1 Ekim 2007 Pazartesi

"Kürd-ili hicaz-kâr" dinlerken - Halid Özkul

Kürd-ili hicaz-kâr” dinlerken “PKK üstü az El Ka'ide” Yemek!

Türkiye tam bir “vurdum-duymazlar ülkesi” haline dönüştürüldü. Genel salaklık hâli doğal bir hal aldı. Sanki bilimsel olarak ispatlanmış olan kapitalist kaosun kitlesel olarak yüzde 70’in üstünde bir salaklık yarattığı olgusu yüzde 95’lere doğru (hatta daha yukarı) çekilmiş durumda. Gerçekleri yazan bizim gibi ancak marjinal bir kesimin okuduğu internet sitelerinin yurtsever-devrimci insanları ya da egemen medyanın tek-tük ‘köşe’ yazarları. Onlarda ilâh ve ilâheler olarak “ego sum qui sum”(Ben olanım!) havalarını terane ettikleri için, yazdıkları yazılmış olmaları ile kalıyor!

ABD’de Bush’a iktidar bahşetmiş software programının AKP’ye de yaptığı kıyağın fazla tartışılmadığı (ya da muhalefetin de istediği ‘tartışılmaması’) gündemimizi, “sivil anayasa” kurgusu işgal etmeye başlarken, bir taraflarımızdan İzrael savaş uçakları girip-çıktı. O aralar Almanya’da El Kaideci Alman ve Türkler ortaya çıkarılırken, Ankara’da “PKK üstü az El Ka'ide” girişimi de başarıyla tesirsiz hale getirildi. Tabii bu aralar ABD-PKK-TSK üçgenindeki “Kürd-ili hicaz-kâr” fasılları bu olgunun içinde kavramak zorunlu…

Seçim konusu hakkında çok detaylı yazmış, ilerici - demokrat – liberal – millîci tam 56 ‘köşe’ yazarına e-postalamıştım. Sağ olsunlar çok ilgi gösterdiler, bir teşekkür iletisi bile göndermediler. Belki de daha ortalığa çıkmadan deşifre ettiğim için çok bozuldular. (Abooo!) Onun için anayasa konusu ile başlayalım.

Ben ilkokulu Yeşilköy’de yatılı okudum. Havalar güzel olduğu zaman bahçede geçirdiğimiz iki saatlik öğle tatilimizin hiç bitmemesini nasıl da arzu ederdik! O zaman çocuktuk. Dahası, Georg Soros adında bir adam da bizi becermek için elma şekeri ile bahçe köşesinde beklemiyordu. En sevdiğimiz şarkılardan biri de “Arı vız-vız-vız” çocuk şarkısıydı. Şimdi 55 yaşındayım, “ben büyüdüm” ve “kötü adam” oldum!. Artık “arı” denince aklıma hemen, birilerinin bizim saplantı haline getirdiğimizi iddia ettiği “Soros’un Arıları” geliyor!

Prof. Ergun Özbudun adını duyunca, bana hiç yabancı gelmedi. Gerçi bir zamanlar Aytunç Altındal’ın sahibi olduğu Süreç yayıncılıktan yakından tanıdığımız –yayınevini sonradan devralmış fakat yürütememiş olan– değerli bir araştırmacı ve bilim insanı, şu anda Hacettepe’de doçent olan Sibel Özbudun arkadaşımızın amcası olduğundan bir kulak aşinalığımız vardı. Ama arşivime de özellikle ABD’de teşrik-i mesai yapmışları nakşetme alışkanlığım da vardı. Dedim ya, büyümüştüm, özellikle de Aytunç Altındal’ın rahle-i tedrisatından geçip aynı safta yer aldıktan sonra “çok kötü”ler sınıfına dâhil edilmiştim! Hâlbuki üstümün çizilmesinin ne anlama geldiği bana birileri tarafından lisan-ı münasip ile anlatılmıştı. Oysaki benim ‘kör-olası’ Moğol beygiri inadım, “sadakat” hamuru ile yoğrulmuştu. Ana tarafımın “kapıkulluğu”na karşı, baba tarafımdan aristokratlığım ağır basmıştı, her hal!

1986 yılında Amerikan Kütüphanesi’nden belge devşirirken (o zamanlar PC yoktu) not almışım: “Journal of Democracy – Ergun Özbudun”. Nerede ise “Demokrasi Gazetesi”nin demirbaşı olmuş bu zat-ı muhteremi not etmişiz, taa 1986’da… Yirmi bir yıl geçmiş “arı vız-vız-vız”… Bu yirmi bir yıl ve öncesinde zat-ı muhteremin Latin Amerika’dan, Uzak Doğu’ya oradan Orta Asya’ya ve Yakın-Doğu’ya yazdıkları bir “rehber” kabul edilmiş adeta. İzlemişiz! Özellikle “ılımlı siyasal İslâm”ın ABD politikalarına entegre edilmesi konusunda…”Arı vız-vız-vız”…

Journal of Democracy; Amerikan İmparatorluğunun mâlî oligarşisinin Yeni Dünya Düzeni -Düzensizliği -Kaosunun ikâmesi için icat ettiği “Yeni Amerikan Yüzyılı Projesi”nin global yaşama geçirilmesi için kurumlaştırdığı ünlü Demokrasi İçin Ulusal Para Bağışlama-NED’in yayım organı. Soros’la ve onun Arı’ları ile sık-sık “sivil darbe”lerde adı anılan NED [Bu konuda “Gizli Ordular” seri çalışmalarımızda çok ayrıntılı açıklamalar bulunmakta], içinde eli kanlı CIA ajanlarının barındığı Uluslararası Kalkınma İçin Birleşik Devletler Ajansı-USIAD’ın bir alt kurumu. Diğer alt kurumlar ise CIA işbirlikçisi ünlü sendika Uluslararası İşçi Dayanışması İçin Amerikan Merkezi- AFL-CIO, ABD’li büyük patronların Uluslararası Özel Girişim İçin Merkez’i, demokratların Uluslararası Meseleler İçin Ulusal Demokrasi Enstitüsü ve cumhuriyetçilerin Uluslararası Cumhuriyetçi Enstitüsü. Yine Soros vakıfları ve Açık Toplum Enstitüsü ile neo-liberal-muhafazakâr bağlantılar bunların Bilgi Üniversitesi ile ilişkileri çokça yazılıp-tartışıldı. Şimdi bu ekibin “sivil darbe” Anayasası çalışmalarında bu konulara hiç değinilmemesi ilginç! Necip Türk basınımız bu konuda suskun. Boş yere basın denetim altına alınmadı. Sanki 84 Anayasa’sı ile bu ekibin arkasındaki güç başka âlemler. Sanki 12 Eylûl faşist asker darbesi ile 28 Şubat post-modern darbesini tezgâhlayıp AKP’yi iktidara taşıyan güç ABD değil. Sanki o zamanlar faşist, şimdi ultra-demokratlar! Oysaki 27 Mayıs Anayasası’nın gözden geçirilip tartışmaya sunulması Türkiye toplumu açısından daha gerçekçi. Ama onlar gayet iyi biliyorlar ki, 27 Mayıs Anayasası sol’a geçit verirken, “Siyasal İslâm”a geçit vermediği için tehlikeli!

Aslında Yakın-Doğu’da kaynayan kazan, sadece Dünya’da kaynayan kazanın bir yansıması. Gerçekte yönetilenlerle, yönetenlerin krizinin dışa vuruşlarını algılayamamak sorunu yaşanıyor. Algılamak gerekiyor, yoksa tanımlayamayız. İrdelemek gerekiyor, yoksa bilemeyiz. Bilemezsek, kavrayamayız. Kavrayamazsak, değiştiremeyiz; işte, bütün mesele bu. Nasıl Yapılmalı?-nın tezleri ortaya konmadıkça da kibernetik-kaosu tezgâhlayanlar “kelebek kanatları”nı büyük bir mutlulukla çırpmaya devam edecekler. Pentagon’un generalleri, borsaların kurtları, mâlî oligark vampirleri, CIA-BND-MOSSAD-MI.6 gangsterleri kendilerinin çok başarılı olduklarına dair halisülasyonlarının mastürbasyonu ile günlerini geçireceklerdir.

Burjuva politikasının eski kurtlarının birden “sola yol verici” kesilmesi boşuna değil. Eğer açığı sosyal-demokratlarla kapatmazlar ise, gelecek olanın proleter-devrimci sol olacağının gayet iyi bilincindeler. Onun için “enternasyonal sol” (yani Chavezgiller) yok oldu mavalını okurken, “millî sol”a ışık yakılması için uyarıyorlar.

Enternasyonal Sol’un tek eksiği ortaya manifesto koyamamış olması. Yoksa kadroların varlığından hiç şüphe duymuyorum. Ama birleştirici olan akıl-bilgi-bilinçtir! Bizde manifesto denince; çok sevdiğimiz kolaycılıkla “halkımız”, “ezilenler”, “yaşasın” ve “kahrolsun” slogancılığının ideolojisi, yani “yanlış bilinç” anlaşılıyor. Popülizm bilimsellik değildir, cahilliğin maskelenmesidir. Hatta ta kendisi. Manifesto, İktidar Olma Meselesi’nin Nasıl Yapılmalı?-sının özünün konulması demektir. Birleştirici olan budur. Yoksa “ben hepinizden daha eskiyim, daha iyi bilirim, bana gelin, benim önderliğimde birleşin” gazı basmak değildir! Hele her türlü sosyal-şovenizmin sırtını okşamak hiç değildir! Esas olan yorumlamak değil, değiştirmektir! Yani; tez + antitez = sentez değil, + sentez = aşmaktır… XXI. Yüzyılın devriminin formülü budur…