14 Ocak 2008 Pazartesi

CIA ve Etnik Halklar - Halid Özkul

CIA ve Etnik Halklar


Modern Sömürgecilik-Emperyalizm (Tekelci Kapitalizm) çağı ile birlikte gerçek anlamında ön plana çıkan emek-sermaye uzlaşmaz karşıtlığı ile beraber, egemen ve hegemonya sahibi sınıflar; mücadeleyi özünden saptırmak için en uygun hareketin, halkları sınıf olarak biraraya getirmemek olan, aksine kendi içlerinde birbirlerini kırdıracak olan, milliyetçi ve dinsel ayrılıkları körüklemek olduğunun bilinci ile ön plana çıkarmışlardır. Özellikle, geri kalmış toplumlardaki barbar(göçebe) kastik-aşiretler ya da soycul-etnik milliyetler bu hareketlerin en aranır mayası olmuşlardır. Bu toplulukların içlerinden emperyalistler ile işbirliğine hazır feodal ve küçükburjuva lümpen unsurlann yanısıra bunların içlerine sızdırılan ajan ve provokatörler, ortamı mali-oligarşilerin istediği yönde olgunlaştırmışlardır. Arzu edildiği gibi sınıfsal öz unutturulmuş ve halklar bölünüp asıl amaç doğrultusuda yönetilir hale sokulmuşlardır.


Britanya İmparatorluğu bu hareketleri bir plân doğrultusunda uygulayan ilk sömürgeci güçtür. Afrika'da anti-sömürgeci kabile ayaklanmalarını kırmak için kendi eğittikleri "devrimei"leri bu kabilelerin kurmayları arasına sızdırmışlar, son aşamada ajan-provokatörün yer ve zamanı hazırlanmış tuzağa kitleleri itmesi ile kabile liderleri imha edilmiş; kitleler on yıllarca sürecek örgütsüzlüğe ve yılgınlığa itilmişlerdir. Naziler İse bunu modern bir sisteme uygulayan ilk militer-güç olmuştur. Ayrılıkçı-milliyetçi etnik topluluklardan ilk para-militer unsurları onlar yaratmışlardır. Nazilerin "GİZLİ ORDU" adı altında örgütledikleri azınlık askerleri olan "Hîwis"ler 1943 yılı başında bir milyonu bulmuştu: 110 bin Türkistanlı (az sayıda Özbek), 110 bin Kafkas (Gürcü-Azeri), 40 bin Tatar (Kınmh), 60 bin Kazak, 30 bin Çeçen ve Kalmuk Türk süvari bölüğü, 2 "Vlassov" tümeni (Ku-ban Kazakları ağırlıklı), 27 bin Litvanyalı, 5 Baltık tümeni (Leton-Eston), 2 SS tümeni (Beyaz Ruslardan), 20 bin D. C. A. (Ukrayna) askeri, 10 bin denizci vb. Bu "Ostruppen" (Doğu Kuvvetlerinin görev Bandenkrİeg (Çete Savaşı) yani kontrgerilla taktikleri ile KONTRA faaliyet göstermekti. Bu da ilk olarak Rus Çarlık gizli servisi Ochrana tarafından Örgütlenen paradox-militer unsurların ("Kara Yüzler") yaratımının daha geniş kapsamlı uygulamasıdır.


Amerikan emperyalizmi, II. Yeniden Paylaşım Savaşı sonrası bünyesine aldığı eski Naziler aracılığı ile bu sistemi daha da geliştirdi. Bunun en tipik örnekleri Vietnem Savaşı sırasında ortaya çıkmıştır. Çünkü, Asya etnik halk topluluktan açısından çok zengin ve karmaşık bir mozayiğe sahiptir. Hindi-Çini Asya da dinler ve milliyetler açısından aynı yapıya sahipti. CIA'nın ön-araştırmalar ve bilimsel analizler için finanse ettiği "National Geographic" daha 1950'li yılların ikinci yansında bu bölgeye girmiş ve çalışmalar yapmıştı. Bir CIA kurumu olan "Uluslararası Kalkınma İçin Birleşik Devletler Ajansı" (AID) tarafından hazırlanan geniş kapsamlı bir program etnik halk topluluklanna ve ilkel dağ kabilelerine/aşiretlerine yöneltilmişti ...


Çin-Vietnam sınınnda yer alan Nung milliyetine üye insanlar Vietnamca bilmiyorlardı. Ayrıca Tao ve Man etnik grupları (Man Trang, Man Tien azınlıkları), ayrıca Tayı azınlıkları ile Hmong kabileleri yaşıyorlardı, özellikle Ho Chi Minh "Zafer için birlik, daha büyük bir zafer için daha büyük bir birlik", Maraşel Vo Nguyen Giap "Vietnam bir bütündür, parçalanamaz" sloganları ile bu bölgede Vietnamca öğretimine ağırlık vermişlerdi. "Ho Amca", bizzat Nung milliyetine üye çocuklara Vietnamca dersler veriyor, onlara milli lisanı öğretiyordu. Buna karşın ABD Yankee İmparatorluğu devletinin baskı aygıtı olan CIA ve onun vurucu gücü Delta Özel Birliklerine üye para-militer görevliler, Çin'den Vietnam'a gelen logistik yardımı engellemek için bu halklara karşı böl-yönet programlannı yaşama geçiriyorlardı. Bunlann en tipik örnekleri HMONG'lardı.


Kökenleri 4257 yıl önceki (1974 yılına göre) Çin metinlerinde bulunan Hmonglar Çin (Güneybatı), Vietnam (Kuzeybatı), Laos (Kuzey) ve Thailand (Kuzeydoğu)da yayılmış bir halk topluluğudur. Moğolca aksanı ile farklı bir kültürel unsur taşıyan, dağlı halk özelliklerine sahip, "Barbarik" bir halk olan Hmonglar kelime anlamı ile "Özgür Adamlar" (Free Men), 2,5 milyonu Çin'de, 1 milyonu-da diğer ülkelerde yaşıyan bu halk, 19. y.y.da Hindi-Çin'e doğru kaymışlardır. Bunun nedeni, Çinlilere karşı 1775'de bağımsız bölgelerinde vermiş oldukları savaşlardan yenilerek güneye doğru sürülmüş olmalarıydı. Vietnam'a gelen Amerikalı danışmanlar ve CIA görevlileri 1961 başından itibaren "Dağ Kabileleri" programına "özel" ilgi gösterdiler. Hmonglar'a olan özel ilgi ise, onların Çin'den Vietnam'a gelen meşhur "Ho Chi Minh Yolu"nun üzerindeki stratejik bölgede yerleşmiş olmalarıydı. Bu gerçeği, National Geographic, Amerikalıların Vietnam'dan çekilmeyi kabul etmesinden iki ay sonra ve Vietnam yenilgisini belgelemelerinden sekiz ay önceki sayısında (January 1974. Vol. 145, No.l, p. 82-111) yayınladığı haritanın üzerinde açıkça gösteriyordu. Hmonglar CIA tarafından silahlandırılmış ve gizli bir ordu olarak örgütlenmelerinde danışmanlık yapmıştı. İlk kapsamlı kontragerilla örgütlenmesidirler. Kuzey Vietnam'a gönderilen ABD'li pilotlar, Kuzey Laos'taki gizli CIA üssü -Hmong Operasyon bölgesinde Hmong gerilla ordusu ile hem Pathet Lao'ya karşı hem de Kuzey Vietnam'a karşı seferler düzenliyorlardı. Sözüm ona bu "ulusal(!)-devrimci(?)" Hmonglar "Hmong Bağımsızlığını ilân etmek, milli marşa, milli bayrağa ve ülkelerinin bütününe sahip olmak" için döğüşüyorlardı. Hmonglar buna inanmış, inandırılmalardı. Onlar için "Yanan Dağlar" (burn the mountain) bir özgürlük simgesiydi. "Uluslararası Kalkınma İçin Birleşik Devletler Ajansı" (AlD) tarafından hazırlanmış ve CIA danışmanlarınca uygulanan bir program dahilinde yönlendiriliyorlardı. Çiftçilere afyon ekimi öğretiliyor ve denetleniyordu. 1966 yılında liderleri General Vang Pao bir bağımsız Hmong Devleti için çağrı yaptıysa da başarısızlığa uğramıştı. (İlginçtir ki, General Vang, bu çağrıdan sonra "Başkan Pao" olarak çağrılır olmuştu).


Hmong çiftçilerine ektikleri afyonun kilo (2.2 pounds) başına 50 dolar ödeniyordu. Afyonun, eroine dönüştürülerek elde edilen satış fiatı ise New-York'da 20 bin dolardı (1974). Bölgeye o zamanki adı ile CIA'nın Continental Air Services-CAS (Kıtalararası Hava Servisleri), şimdiki adı ile Air America'nın C-46'ları yiyecek, ilâç ve gereç gibi "insani yardım"(!)ları paraşütle atıyordu. CIA-AID tarafından şevklendirilen Hmongizs, kendilerini bir millet (nation) olarak nitelendiriyorlardı. 1974'den sonra geride kalanlara Laos ve Vietnam yetkilileri siyasal brifingler, teknik devrim üzerine seminerler. Laos (Vietnam) tarihi üzerine seminerler tertip ederek siyasal-kültür gelişmeleri için yardımcı oldular. Fakat, liderlerinin önderliğinde büyükçe bir grup, Cl\-Majîa işbirliği içindeki kavgalarını noktalamadılar. Hmong kabilesinin bu üyeleri, Dünya'nın bir başka ucunda yıllar sonra, Nikaragua'da yine CIA tarafından yönetilen operasyonlarda nice savunmasız insanı katletmişler, vazife yapamaz hale geldiklerinde de kaderleriyle başbaşa bırakılmışlardır. Kuzey Vietnamlılara karşı örtülü bir savaş sürdüren CIA'nın Laos'daki eylemlerinde görev almış General Richard Secord'da yine onlarla beraber bu KONTRA harekatında boy göstermiştir.


Bir başka örnek; "Altın Üçgen"de faaliyet gösteren Dünya'nın en büyük uyuşturucu patronlarından Khun Sa'nın "Burma Uyuşturucu Krallığı"nın çocuklardan kurulu ordusu koruyamamış, Burma ordusu Ho Mong köyündeki karargahını ele geçirmiştir. Yıllarca CIA'nın kanatlan altında faaliyet gösteren Khun Sa, denetlediği topraklarda yaşayan Shan etnik halk topluluğunun bağımsızlık mücadelesine destek veriyor, kendisininde "uyuşturucu tüccarı" değil, Shan halkının "siyasi lideri" olarak tanımlamıştır. "Başkan Sa", onlara ilginçtir ki, bir de "sarı-yeşil-kırmızı" Shan bayrağı icat etmiştir. Ordusunun arması içinde bir de "yıldız" eklemiştir. Ailelerin ellerinden küçük çocuklarını zorla alarak kendine ordu kuran, "lider"in macerası Dünya'nın yeni bir hegemonya savaşına girmesi ile son bulmuştur. Uyuşturucudan yaptığı serveti ile kayıplara kansan 61 yaşındaki Khun Sa, ömrünün sonunu yine krallar gibi karşılayacaktır. Halka ise yine sefalet ve acılar kalmıştır...


Aynı oyun Nigaragua'nın içinde, ülkenin doğusunda, Karaip Denizi kıyısı ormanlarının yerli halkı olan Miskitolar üzerinde CIA tarafından tekrar senaryolaştınlmıştır. Miskito bölgesi Kontralar için insan kaynağı olması üzerine Sandinista hükümeti otonom bir reform programı hazırlayarak bu kaynağa gönüllü darbe indirmiştir. Bunun üzerine, Kontralar, köylü gençleri, bir CIA paradox-militer taktiği olan, silah zoruyla saflarına katmaya ikna etme yolunu seçmişlerdir. CIA'nın kurmaylığını yaptığı kontra saldırılarında, 150'den fazla çocuk ölmüş, 9 bin köylü yaşamını yitirmiştir. 900 okul saldırılar sonucu kapanmıştır, bunların 360'ı ilkokuldur. 17 okul ise tamamen tahrip edilmiştir. 250 eğitim görevlisi öldürülmüştür. Bunlann 17O'i öğretmendir. 180 öğretmende kaçırılmıştır. 150 tanm kooperatifi kapatılmış, 11 kreş tahrip edilmiştir. Bunun sonucu Miskitolar, Miskito Kontra gücü KISAN'ı varlıklarını tehdit eden gerçek unsur olarak görmeye başlamışlardır. KISAN'ın silâh zoru ile Honduras'a göç ettirdiği Miskito\ai ise gönüllü olarak kitlesel bir biçimde Nigaragua'ya geri dönmüşlerdir. KISAN kitleleri aldatmak için ise kendine "Maocu" ideolojiyi kılıf olarak geçirmiştir...CIA'nın Dışişleri Bakanlığı'na paralel olarak Kongre'nin yardım miktarını arttırması için hazırladığı bu senaryonun bir parçası da İnsan Haklan Uluslararası Ligi'nin hazırlamış olduğu düzmece raporlar olmuştur.


Yine Asya'ya dönersek; "Altın Hilal" olarak adlandırılan Asya'nın ikinci uyuşturucu merkezi olan Afganistan, Pakistan, Kaşmir hattında Pathan azınlığının borusu ölmektedir. XlX.yy.'da Batı Hindistan'ı (Pakistan) işgal eden İngiliz sömürgecileri Afganistan sınırındaki dar ve uzun bir bölgeyi, bölge halklarına ihanetlerinin mükafatı olarak müslüman Pathanların özerk yönetimine bırakmışlardı. O günden bugüne kendi bölgelerinde aşiret yasalarını uygulayan Pathanlar için, kan davaları ve kısır bölgelerarası kanlı savaşlar yaşam tarzıdır. Pathanlar için iki üretim tarzı vardır. Biri tarımda haşhaş üretip, esrar olarak işleyip satmak. İkincisi, küçük atelyelerde orjinal bütün silâhların taklitlerini yaparak satmak. Afgan savaşında, CIA'nın önemli müttefiklerinden olan bu etnik halk, şimdi de Pakistan'da yeşermeye başlayan terörün kilit topluluğudur.

Emperyalist militarizmin kurmayları, besledikleri ya da sonradan içine sızarak elegeçirdikleri ve KONTRA operasyonunda görevlendirdikleri (dolaylı) bu ÖRTÜLÜ MUHAREBE örgütlerine "devrimci" ideolojik kılıf geçirmeyi de unutmamışlardır. Böylece, "bir taşla iki kuş" vurmuşlardır. Hem amaçlarına ulaşmış hem de gerçek devrimcileri siyasal olarak yıpratmışlardır. Bu Dünya çapındaki
"Kutsal Sermayenin Anti-Komünist Haçlı Seferi" için biçilen ideolojik kılıf, Amerikalı demokrat lisanbilimci-yazar Noam Chomsky'nin dediği gibi; Maoist ekol kültürü, konservatif (veya neo-liberal) düşünce ile arasındaki anti-sovyetizmden doğan yakınlık ve birinden diğerine kolayca geçilebilmesi ilginç bir kültürel olay olsa gerektir...


Günümüzde bunun en tipik örneklerinden birini CIA-Mafia-Kontra üçgeninin yamaçlarında dolaşan Peru'daki "Maocu" Aydınlık Yolu gerillaları olan Perulu Aydınlıkçılar vermektedir...Şili'de sözüm ona Pinochet diktatörüne karşı yayın yapan Şilili "Maocu" Aydınlık dergisine belgelerin, "Yeni Dünya Düzeni"ne ayak uydurmamak için direnen Pinochet'i köşeye sıkıştırmak amacı ile CIA tarafından verildiğinin ortaya çıkması ve Dünya basınında (Le Monde) yer alması yine ilginçtir. Angola'daki UNITA, Güney Afrika'da eski ırkçı iktidarlarca devrimci "Afrika Ulusal Kongresi"ne karşı elaltından desteklenen Zulu kabilesinin örgütü INKATA. Hepsi burjuvazinin emeğe karşı sürdürdüğü gizli savaşının birer "Truva Atları"dırlar. Bu örgütlerde Çin tarafından desteklenmişlerdir. Bir kabile örgütü olan UNITA'yı, Angola halkının büyük çoğunluğunun desteklediği MPLA'ya karşı savaşmak üzere Çinli askeri uzmanlar ile CIA görevlilerinin beraberce eğittikleri ortaya çıkmış, Avrupa basını tarafından belgelenmiştir.


Geçmişde de olduğu gibi bugünde radikal hareketlerde istediği istikrarsız-kaossal zemini bulan egemen sınıflar yollarına devam etmektedirler. Devrimciler, ortodox (ilkesel köktenci) tedbirler almadıkları sürece de devam edeceklerdir...

7 Ocak 2008 Pazartesi

Haberalma ve Komplo - Halid Özkul

Haberalma / İstihbar-at ve Komplo Üzerine

Haberalma, genel olarak medyanın incelemeleri ile; istihbarat ise, bilgi akışının eyleme dönüştürülmesinin planlaması ile ilgilenir. Büyük düşünürlerin "küçük adam" diye nitelediği, "kamuoyunun sağ duyusu" olarak genelleştirilmiş olan, "sokaktaki insan"(lar)ın şekillendirilmesi / biçimlendirilmesi, günümüzde bu yollarla sağlanmaktadır. "Asyatik Toplumlar"da bu eylem tarzı daha da belirgin rol üstlenmektedir. Çünkü, genetik geçmişlerinin toplamlarında "R-Complex" yapılarının belirgin özelliklerinden olan "kişi tapıncalığı" ve "çoban" gerekliliği ile "medenî"(!)leşmiş bu toplumlarda; gerçeği sorgulamak çok zordur. Hele Türkiye gibi, "göçebe toplum"un ideolojik üstyapı yargılarının şu veya bu şekilde egemen olduğu ve ilginç bir biçimde altyapıyı bile etkilediği bir toplumda; bu, "yıldırım"ları üstünüze çekmek demektir. Çünkü, sağcısı ve "solcu"su ile Türkiye toplumu tipik bir "küçük insan"(lar) sürüsüdür. (Yalnızca bir avuç örgütlenmiş işçi, memur ve köylü bu nitelemenin dışında insanlık onurları için mücadele vermektedir) "Küçük Adam"(lar) gerçekleri duymak istemez, duymak istediklerini duymak, ister. Onlar "Gotod"yu beklerler; ama, asla da gelmesini istemezler! Onlara "irkilme"ler ve "refleks"ler hükmeder. Şimdi, bu irkilme ve refleksleri dümen suyunda götüren Haberalma-İstihbarat ve Komplo kavramlarının sözlük anlamlarına göz atalım.

Haberalma ve İstihbar-at kelimeleri Arapça kökenlidirler.

Haberalma: Bir olay [bir olgu] hakkında alınan ya da verilen bilgi. Kulaktan kulağa dolaşan söz. Olma olasılığı bulunan ya da olacak bir şey hakkında önceden yapılan uyarı. Bir şeyi duyup, öğrenmek. (Büyük Larousse. Milliyet- 1993. C.10. s.4891). Bildirmek, öğrenmek, bilgi edinilmek (TDK). Bilgi, duyum, öğrenmek (TDTC- 1934), olarak sözlüklerde geçmektedir.

İstihbar-at: Bir kimse, bir şey hakkında toplanan bilgi, haber. Durumu doğru değerlendirerek, doğru bir karara ulaşmaya ve doğru emirler vermeyi sağlamak için gereksinme duyulan; bilgilerin toplanması, birleştirilmesi, değerlendirilmesi ve yorumlanması. (BL.Mil.C.11.s.5879). Yeni öğrenilen bilgiler, haberler (TDK). Duyma, işitme, sorma, soruşturma (TDTC), olarak sözlüklerde geçmektedir.

Arapçada "istihbar-at" servisleri için genellikle Mûhaberât (Haberleşme) kelimesi kullanılır. Türkiye’de yayınlanan İngilizce/ Fransızca/Almanca sözlüklerde; “servis”ler karşılığı haberalma(İng.) kelimesi karşılığı olarak gösterilse de, gerçeğe yakın karşılığını istihbarat(Fra./Alm.) kelimesi karşılamaktadır. (Bence, Türkçe lisanında standart yoksunluğu doğuran bu karışıklık Tükçe'nin Türk Dil Kurumu tarafından “kuşa” çevrilerek tahrîp edilmesinin sonucudur.)

Intelligence: Zekâ, akıl, akıllılık, zekâ sahibi; bilgi, haber, gizli bilgi toplama, istihbarat [Oxford],(ing.). Renseigment: bilgi, Service de Renseigment: istihbarat servisi,(fra.). Nachrictendienst: istihbarat servisi,(alm.). Hindo-German lisanlarda kullanılan karşılıklardır. İngilizce Redhouse lûgatında ise "haberalma" karşılığı kullanılmıştır. Türkçeye tercümelerde {çevirilerde değil} ne hikmet ise, devamlı Redhouse temel alındığından hatalar zinciri sürüp gitmiştir.

Sözlük karşılıkları ile; Komplo: Bir kimse, bir kuruluşa karşı toplu olarak alınan gizli karar, gizli düzen. Topluca ve gizlice yürütülen herhangi bir plan;dır. (Dictionnaire Larouse.Milliyet-1994.s.1416). Türkçede kullanılan ses uyumu ile bu kelime İtalyancadan uyarlanmıştır. Komplo: Plot (ing.), Complot (fra.), Komplott (alm.) olarak yabancı lisanlarda karşılığını bulmaktadır. Masonik-Anglo-Sakson, protestan-misyoner Redhouse lûgatında (İngilizce-Türkçe.1966.s.200) ikinci karşılığı Conspiracy (Fesad maksadı ile yapılan gizli ittifak, sûikast, fitne, ahval uygunluğu veya elbirliği) olarak belirtilmektedir. Fransızca, Cospiration: Hükümete karşı gizli fesat,ortaklaşa entrika, uygunluk elbirliği, şeklinde açıklanmıştır (Büyük Sözlük.Milliyet-1990). Konspiratör’ün de Türkçe'de tam bir karşılığı yoktur. Bu, anarko-nihilist bireyin eylemine denk düşen özgün kavramdır. Komplo, çok geniş-kapsamlı bir eylemi, konspirasyon sonuçta bu eylemi haklı kılacak olan daha darkapsamlı bir eylemi ifade eder. [Dikkat edilecek olursa, Komplo’yu açıklar iken sık-sık Fesat ve Entrika kelimeleri de geçmektedir. Fesat(arap.): Bozukluk, ortalığın birbirine düşüp karışması, genel olarak devletin kişiliğine karşı işlenen suçlar (TDK). Karışıklık, bozukluk, yolsuzluk (TDTC.1934). Entrika (Fra.): Bir işi sağlamak veya bozmak için girişilen gizli eylem , dolap, şeytânlık, mârifet, el altından görülen iş’tir.]

Kavramların, Nesnel-Gerçeklikle bağıntılarını "Yeni Dünya Düzeni" adlı yapıtımın "EK"ler bölümünde açıklamıştım. Başka bir açıdan çok kısa olarak değinirsek. "Kelimeler, üretim ilişkilerinden/insan(lar)ın faaliyetlerinden doğmuş iletişim/ anlatım araçları olan simgelerdir". En basit anlamı ile "Eylem"lerin simgelenmesidir. "Eylem"lerin nitelendirilmesidir. "Eylem"lerin /ifade bütününün/ formlaşmış tarzı olan cümlelerin yapı taşlarıdır. Lisânların ayrıntılarını biçimlendirirler. İnsan(lar)ın üretimleri onların özü, ilişkileri de tezâhürü ise; doğal olarak bu tezâhür, sınıflar mücadelesinide ifade eden kavramları da seslendirir.

İktisadi / Siyasi / Toplumsal / Târihsel / Enerjik / Uzaysal açıdan baktığımızda belli bir period içinde egemen olan üretim güçlerine sahip olan sınıf; doğal olarak kendi sınıfsal hegemonyası için üretim ilişkileri içinde her türlü ideolojik (başta devlet olmak üzere) yapıyı ve aygıtı kullanacaktır. Sonuçlarda ortaya çıkan casusluk örgütlenmeleri ve faaliyetleri de eylem biçimlerini içeriğe göre şekillendirirler. Ne ki, insan(lar)ın bütün faaliyet ve eylemlerinin birikimi nicelik olarak Bilgi’yi üretir. Egemen/Hegemonyacı sınıf; aynı zamanda yoğun-bilgiyi de elinde tutandır. Bilgi’nin yoğunlaşıp-merkezileşmesi, yine onu maddî bir güç haline getirir. Bu maddî güç, hiç şüphesiz onu kullanan sınıfı üstün kılar. Günümüzde, bu maddî gücün yönlendirilmesi Medya dediğimiz [devlet'in "dolaylı" ideolojik] baskı aygıtı tarafından icra edilir. Medya, "Haberalma"; Gizli Servisler/Güvenlik Örgütleri , "İstihbarat" eylemlerinde bulunurken, her türlü "entrika" ve "fesat"a zemin hazırlarlar ya da genellikle uygularlar. Çünkü, bir eylem biçimi olarak "Komplo" nun tezahürüdürler. “Komplo”nun yaşama geçirilebilmesi için “konspiratör”lere gerek vardır. Bunun için literatürde bunlara “ajan-provakatör” denir. "Komplo teorileri üretilir"; bu çok doğaldır ve de ‘doğrudur’!

Ne ki, İlkel Ortakçıl Toplum içinde; diğer bir deyişle yeniden üretim süreçi içinde, toplumsal mülkiyetin, kişisel mülkiyete dönüştürülmesi ile bunun sonucunda Köleci Toplum, Feodal Toplum, Kapitalist Toplum, Devletçi Sosyalist Toplum [ya da Köylü-Komünisti] türemiş ise; bu "Komplo" pragmatiği olmadan, olamazdı. Bu açıdan, "Komplo" sınıflı toplumların doğmasından itibaren varolmuştur. Sınıflar varoldukça da varolacaktır. Çünkü, hiç bir azınlık, çoğunluğa tahâkkümünü başka türlü başaramaz/kabul ettiremez. Çok doğal olarak ; toplumsal mülkiyeti özel mülkiyetleri biçiminde gasp etmiş ve artık-değeri, kâr olarak bu gasp hanelerine ustaca ekleyerek sabit sermayelerini arttıran burjuvazi, oyunlarının her açığa çıkışında ortalığı "komplo teorileri üretiliyor" diye, karıştıracaklardır. Bir takım "küçük adamlar"ın (ya da gazeteci Serdar Turgut’un çok hoş deyimi ile “televoleci”lerin) bunu kabul edip-etmemelerinin hiçbir "kıymet-i harbiye”si yoktur. Çünkü, "Komplo teorileri"ni üretenler, bu teorileri/daha doğrusu eylemleri açıklayanlar değil, bizzat gizemselleştirmekten sınıfsal-çıkarları olanlardır.*

İşte, tam bu noktadan da devrimci saflara sızan cerahât konspirasyondur. Konspiratörlük, komplo ile provokasyon (kışkırtma) arasında yer alan bir fesattır. Yaşamını burjuva diktatörlüğü 'komplo'sunu açıklamaya ve yıkmaya, emekçi saflardaki konspiratör-provokatör gibi anarko-nihilist cerahâtlardan temizlemeye adamış olan devrimci-bilimadamı Karl Marx bunu şöyle ifadelendirmektedir: "Aşikârdır ki, bu konspiratörler devrimci proletaryayı teşkilatlandırmakla yetinmezler. Faaliyetleri bilhassa devrimci processus[süreç.y.n.]ü vaktinden önce bitirmek, onu sun’î olarak buhrana kadar götürmek, ihtilâl şartları olmaksızın bir ihtilâl yapmaktan ibarettir. Bunlar ihtilâlin simyacılarıdırlar ve evelzamandaki simyacılarda olduğu gibi bunlarda da zihni teşevvüşler[kargaşa.y.n.] ve sabit fikirler vardır."("Hegel'in Felsefesi ve Marx'ın Tarih Anlayışı" Max Beer. Öncü yay. 1969. s.72). Max Beer, devam ederek ekliyor: "Buna binâen, bir profesyonel konspiratörün sık sık küçük bir atlayışla polise aylıkla hizmet eden bir hafiye oluşuna şaşmamalıdır; bir şey ki sefâlet ve hapis, tehditler ve vaitler bu atlayışı kolaylaştırmaktadır. Konspirasyonlarda işkillik sisteminin son derece gelişmesi bundandır; o konspirasyonlar ki, üyeleri bazen içlerinden en iyi arkadaşlarını polisin adamı sanırlar ve aralarına sokulan hakikî hafiyelere de tam emniyet beslerler"(a.g.e.s.73).

İşte, bunun içindir ki, neyin ne olduğunu gayet iyi bilmek, zorunluluktur. Onun için, Akıl/Bilgi/Bilinç; Çoşku/ Duygu/ İrade'nin önünde olmalıdır. İzafî-Nesnel-Gerçeklik zorunlu olarak kavranmalıdır. Duyduğuna inanmak yerine; gördüğünü öğrenip-bilmek, akıl/beyin süzgeçinden geçirmek; mantıkla değil, yöntemle Yol’u bulmak; bireyselliği, evrenselliğin içinde eritmek zorunludur. Biz-Merkezci (Socia-center) anlayışlar, duygusallıkla beslenen sürü-psikolojisinin oluştuğu "ahıl"lardır. Bu "ahıl"lar ne kadar yaygınsa, sınıfsal "komplo"nun her türlü, "haberalma" ve "istihbarat" faaliyetleri, istediği gibi fesat, entrika, hile, provokasyon ve konspirasyon tezgahlayacak-besleyecektir. Günümüzde bu, "Psikolojik Savaş" olarak adlandırılıyor. Bu psikolojik savaşı da egemen/hegemonya sahibi sınıfların "Gizli Ordular"ı yönetiyor ve uyguluyor. “Komplo”yu evcilleştirerek ona “Senaryo” diyor. Amaçımız, bu tezgâhı gözler önüne sererek, "gizemsel"likten çıkarmaktır. Çünkü, "üç kişinin bildiği bir şey, asla gizli değildir". Yeter ki, ”küçük adam" bilmek istesin...

İşte bu; yukarıda arz ettiğimiz kısır döngü kırıldığı an, hakim sınıfların "komplo"larını yürüten psikolojik savaşda onların yenilgisi ile sonuçlanacaktır. Bu, akıl / bilgi / bilinçten kaynaklanan devrimci-dinamizm sorunudur, kilidi çözecek olan bilinçli-eylem(praxis)dir...

* Diğer yandan, emperyalist ülkelerin legal strateji enstitüleri tarafından üretilen geo-stratejik siyasi
açınımlar olan senaryolar ise olası “komplo”ların beyin jimnastiğinden başka nedir ki !


1 Ocak 2008 Salı

Atatürk Sofraları - Halid Özkul

Atatürk Sofraları

Çankaya köşkünde Sayın 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün girişimleri ile 1924-1937 arası Kemal Atatürk tarafından uygulanan yemek sofrası sohbetleri tekrar canlandırıldı.

Aslında bu gelenek millî öndere özgü bir davranış değildi. Çünkü toplu yemek yeme insanlığın ilk toplumsallaşmasının başladığı andan beri ortak üretimin ortak paylaşılması olarak vardı. Emeği kutsadığı için kutsaldı. Sınıflı toplumlara geçişle bu toplu yemek yeme geleneği iktidar sahiplerine kadar daralmış oldu. Yahudilerin bir mezhebinden türemiş olan ilk Hıristiyanlar toplu yemeği 'Tanrı' katında kutsamışlardı. Çünkü pagan toplumda da egemen sınıfın ilâhları tarafından mitolojik olarak kutsanmıştı. Bu toplu yemeklerde doğal olarak politika konuşulurdu.

Atatürk'ün düzenlediği Ankara'daki yemekler kışın Çankaya'da, yazın Atatürk Çiftliği'nde, nadiren İstanbul'da da Dolmabahçe'de verilirdi. Bir ayrıntı da Atatürk'ün toplu yemeklerinde "dört" kişi olmazdı! Bu yemekler 10-12 kişi ile "günün teması"nın entelektüel kişileri davet edilerek verilirdi. Bazen sadece hükümetin kabine üyeleri-Başbakan dahil ya da değil- bu sofranın konukları olurlardı.

25 Ekim 1937'de Atatürk'ün isteği üzerine I. Celâl Bayar hükümeti kuruldu. Bundan birkaç ay önce Atatürk 11 Haziran 1937'de kendisine armağan edilmiş ve tarım işletmesi haline getirilmiş olan çiftlikleri Hazine'ye bağışladığını açıklamıştı.

Benim bahsedeceğim anı 1936 yılının yazına ait. 1936 Yazı, yer Ankara Atatürk Çiftliği, öğle yemeği. Her zamanki gibi Atatürk sofranın baş köşesinde, karşısında Celâl Bayar etrafında günün hükümetinin bakanları bulunuyor. Tam o sırada açık olan salon kapısının önünden köşkte bulunan Prof. İbrahim Necmi Dilmen(1887-1945) geçiyor. Dilmen Türk Dili Tetkik Cemiyeti'nin kurucuları arasında, "harf inkilâbı" üzerine Atatürk'ün baş danışmanı konumunda. 24 Ağustos 1936'da Dolmabahçe'de toplanacak olan III. Dil Kurultayı'nın ön çalışmaları fikir alış-verişi için çiftliğe uğruyor. O sırada Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türk Dili profesörü. "Dilmen" soyadı da kendisine bizzat Atatürk tarafından verilmiş. Prof. Dilmen'i görünce, eliyle "gel" işareti yapar, millî önder ona diyor ki:

"-Tam da zamanında geldiniz Necmi Bey. Bildiğim kadarı ile siz not tutmayı çok seversiniz. Lütfen bir sandalye alıp yanıma geliniz. Çok önemli şeyler söyleyeceğim, lütfen not ediniz."

Prof. Dilmen masanın yanına bir sandalye çeker ve cebinden bir kurşun kalem çıkarır. Koyu yeşil renkli el ajandasını açar ve hazır olduğunu tavrıyla beyan eder. Notlar eski türkçe harflerle alınmıştır:

Atatürk masanın sağ başındaki bakan beyi işaret ederek derki: "Diyorlar ki, 'Atam gelecekte tarih sizi çok çapkın biri olarak yazacaktır' doğrudur. Ama tarih bir başka şeyi daha yazacaktır."

Parmağı ile Dilmen'in not defterini işaret ettiğinde, sofradaki 'gevrek' hava kendini sessizliğe bırakmıştır. Ani olarak sofraya döner ve aynı parmağını sağ baştan başlayarak, Celâl Bayar'dan sola uca dönerek çevirir.

"Evet, etrafındakiler de pezevenktiler..."

Sofrada "buz gibi" bir hava eser. Necmi Bey gözleri ile müsaade ister, çakmak gözlerden izini alıp odadan ayrılırken Atatürk rakısından bir yudum almış, sanki kimse yokmuş gibi başını önüne eğip yemeğine devam etmiştir. Necmi Bey bu elektrikli havadan dolayı beklemeden çabucak köşkten ayrılır...

Bu anı yıllarca Prof. Necmi Dilmen'in yeşil kaplı 1936 yılı ajandasında kalmıştı. İki üç not daha vardı. Biri General Fahrettin Altay ile Atatürk arasında geçen; Afyon manevralarından dolayı, erzak sevkiyatında yapılacak yolsuzluğun önceden haber verilmesi ki kilosu-kilosuna millî önderin varsayımı doğrulanmış. Diğeri Necmi Bey, Atifet Hanım arasında "Güneş Dil Teorisi"nin bilimsel olmadığını Atatürk'e nasıl izah edebilecekleri sıkıntısını aksettiren düşüncelerden ibaret.

Prof. Dilmen'in eniştemin dedesi olması nedeni ile eniştemin annesi rahmetli Zerrin Kuşadalı tarafından bana ve 1980'lerin ortasından itibaren Günaydın gazetesinde çalışmış olan akrabam gazeteci Eşref Bağrım (ve annesine) eski türkçeden tercüme ile okunmuştu. Anılar çok önemli olduğu için basılmalıydı. Fakat "cici anne" büyük bir hata yaptı. Türkiye'de burjuva sosyalizmi(sosyal-demokrasi)nin ilk yazımcılarından olan Prof. Dilmen zamanında 33° mason olduğu için, Zerrin hanımda sürekli kendisine hal-hatır soran, Tercüman gazetesinde köşe yazarı bir mason biradere "basılmak şartı ve özellikle sözü" ile bu not defterini vermiş. Eşref ve benim ısrarlı uyarılarımız üzerine geri istedi ise de bu defter asla ona geriye verilmedi. Şu anda ya bir mason locasının kasasında ya da imha edildi...

Buradan günümüze dönelim. Sayın Cumhurbaşkanı'nın masasında "dört" kişi yer alıyor. Biri Türkiye'de tarihçi "bir bilen"lerin üstad-ı muhteremi Prof. Halil İnalcık, edebiyatçı "bir bilen"lerin üstad-ı muhteremi Talât Sait Halman, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Mustafa İsen ile Dışişleri Başdanışmanı Gürcan Türkoğlu. Efendim, bu grup "ılımlı İslâm"ı görüşmüş! Son iki şahıs hakkında medyada çeşitli yazılar yazıldı. Fakat necip Türk milletinin aynası olan necip Türk medyasıda "balık hafızalı" olduğu için ben eskileri hatırlatacağım.

Prof. Talât Halman, Harward Encylopedia of America'nın "Turk" bölümünü yazan değerli bir biliminsanı olarak Türkiye'deki adeta ezoterik bir topluluk olan Harvardlılar Derneği'nin "onursal" başkanı sayılmalıdır. Bilkent Üniversitesi'nin "Supreme Genel Müfettişi" Prof. İhsan Doğramacı'ya kısa bir zaman önce "devlet nişanı" verildiğini de tekrar hatırlatayım.

"Gizli Ordular-RoundTable-CFR-Bilderberg-Trilateral Commission" (Sorun Yay.2005) adlı kitabımda şöyle yazmışım: "Küresel/Emperyal mâlî oligarşinin universal-kozmopolit yandaşlarını toparladıkları önemli derneklerinden biri olan Club of Rome- Roma Kulübü'nün şeref üyeleri arasında üniversal "sır üstad"larından, Türkiye'nin 33° mason üstad-ı muhteremlerinden, faşist 12 Eylûlcü genarellerin anayasacı 'akıl hocaları'ndan, aynı dönemin ürünü olan üniversite kibernetiği YÖK'ün kurucusu Prof. İhsan Doğramacı (Bilkent Üniversitesi kurucularından ve ilk rektörü) yer almaktadır.(...). Aynı derneğin aktif Türk üyeleri arasında yine tanınmış masonlardan Orhan Güvener (Bilkent Üniversitesi) direktörlük yaparken, diğeri yine biraderândan Talât Sait Halman (Bilkent Üniversitesi)'dır. [Macar-Yahudisi Soros'un bu kulübün üyesi olduğunu bir daha anımsatırken...]"

Bu kadarla kalsa iyi, hani şu "stay behind"ın 1956-1996 başında kimler vardı? Sonra kimler geldi? "George Washington"-"Zambak" Meselesi...

"No comment!"...