24 Haziran 2012 Pazar

MÜZİK KLİŞELERİNİ KAZIRSAK... "Bana ne, gelecekse dünyanın sonu bitecekse bitsin bu hayat yolu" (Ferhat Göçer) Müzikle ilgili ağıza sakız olmuş lafları ayıklamak gibi bir görev edindim bugünlerde. Hemen lafa gireceğim. Klişelerle uğraşıp, komik hale düşürüp, beraberinde de aşmak gibi bir niyetim var. Bu yazıda iki cümleyi, daha doğrusu iki klişeyi hedef tahtasına koydum. 1."MÜZİK EVRENSELDİR" 2."KULAĞIMA HOŞ GELEN HER TÜRLÜ MÜZİĞİ DİNLERİM" Sen neymişsin be müzik! “Müzik evrenseldir” lafı, bugün için burjuva ideolojisine aittir. Evet, müzik olgusal olarak evrenseldir; “Müziği olmayan bir toplum yoktur”. Ancak 'evrensellik' yakıştırması asıl olarak müziğin toplumsal sınıflar üstü olduğu alt metnine dayanır. Oysa insanlık sömüren-sömürülen olarak bölünüp de sınıflar mücadelesi başladığından beri, kabaca söylemek gerekirse; sömürenlerin kültürü ile sömürülenlerin kültürü farklılaşmıştır. Eğer "müzik evrenseldir" söylemini kullanırsak müziğin toplumsal durum, ideoloji ve sınıf ilişkileri ile alakasının üzerini örtmüş, dolayısıyla bugünkü egemenlerin sömürücü sistemlerini bir anlamda 'normal'leştirmiş oluruz. Müziğin sınıfsallığı Bir ezginin hangi sınıfı savunduğunu tespit etmek güçtür. Tamam, eserin ismi, bestecisinin kimliği, kullanım alanları, kompozisyon üslubu ve hatta çalgı tercihleri dahi bunun hakkında bilgi verebilir ama anlamı taşıyan asıl olarak sözdür. Dolayısıyla -biraz da yanlış olmakla birlikte- müziği sözler üzerinden değerlendiririz. Genel olarak da "müzik" denilince akla çağrışımsal olarak 'şarkı'nın gelmesi şaşırtıcı değildir. Şarkı tehlikeli bir kavga alanıdır. Sözler, çoğu kez dikkatlice döşenmiş mayınlar ya da çatılara yerleştirilmiş keskin nişancılardır. Şarkı ideolojiktir Eğer sözlerde "Hayat ne güzel, her şey çok güzel" diyorsa mevcut sömürü sisteminin devamını savunan bir şarkı olduğu çıkarılabilir. "Bir tek sen varsın benim için, gerisi hikaye" gibi bir ileti varsa, bu şarkı 'idealizm'in propagandasıdır. Yine örneğin, "Başkasına yar etmem seni ya benimsin ya kara toprağın" mesajı varsa burada faşizan karakterini açığa vurmuş bir özel mülkiyet anlayışının aktarımının yapıldığı söylenebilir. Dolayısıyla ağızlardaki tüm şarkılar söylenirken sözler ve dolayısıyla ileti, bilince çıkarılmalıdır. Müzik dinlerken 'ayık olmak' budur işte. Yoksa kadınların özgürleşmesini savunurken, kendimizi "Güzeli oynatırlar aman çirkini söyletirler" derken bulabiliriz ya da dünyanın gidişatını değiştirmek gibi bir niyetle dolaşırken sokaklarda, "Böyle gelmiş böyle geçer dünya"yı ıslıklarımıza dolayabiliriz. Müziğin 'etnik'liği "Müzik evrenseldir" lafına bir başka itiraz da 'kültür fetişistleri'nden gelir. Burada da eskimonun, Afrika tam tamlarından hiç de hoşlanmayabileceği ortaya konarak, müziğin 'etnik' karakterine vurgu yapılır. Eksiltilmiş bir eleştiri -dolayısıyla bir saptırma- olmasına rağmen haklı bir karşı çıkış olduğunu söylemek lazım. Çünkü coğrafi koşullar, dilsel yapı, iklim, din, özgün-tarihsel durum gibi değişkenler elbette o topluluğun müziği üzerinde belirleyicidir. Fakat temelde aynı etnik grubun üyeleri olan toplumsal anlamda sömüren ve sömürülen sınıflarda olanların müziğinin temel belirleyicisi sınıf ilişkileridir. Bugün bir işçiyle patronun ikisinin de -atıyorum- Ferhat Göçer dinlemesi bu söylediğimizi yıkmaz, aksine örneklem teşkil eder. Çünkü patron, yarattığı kültür endüstrisiyle işçiyi ideolojik olarak güdümlemiş ve kendi çıkarlarını, işçinin çıkarlarıyla aynıymış gibi göstermeyi becermiştir. İşçi, kendisini tutsaklaştıran sistemin sözünü söyler, bununla duygulanır, dans eder olmuştur. "Her türlü..." Bir başka ayıklanması gereken söz de, en az, çekirdek muhabbetlerindeki "Ayy bu da hastalık valla" kadar klişe olan "Ben her türlü müziği dinlerim, kulağıma hoş gelsin yeter" sözü. Sözü söyleyen kendisinin, 'açık' birisi olduğunu, müzik tarzlarına önyargısının bulunmadığını anlatmaya çalışıyor. Burnunuza, "Bırakınız yapsınlar, bırakınız etsinler" kıvamında kokuların gelmesi olası. Buradaki sorun, müziğin 'salt biçim'e indirgenmesidir. Bunun en komik örneklerini 'yabancı pop'ta duyuyoruz. Arabesk müzik ya da Türkçe 'piyasa' parçalar çalmaktan 'entelektüel' zorunluluklar çerçevesinde imtina eden bazı mekanlarda, hiç de Yıldız Tilbe'yi, Serdar Ortaç'ı, Emre Aydın'ı aratmayacak sözlere sahip 'yabancı' şarkılar çalınıyor ve 'entelektüel' damar kabarabiliyor. Salt biçimin kandırıcılığı Egemenler 'biçim'e vurgu yapar. Biçimin kendi başına oldukça kandırıcı olduğunu, ağzımıza pelesenk olan şarkıların mesajlarındaki bize uymazlıktan anlayabiliriz. Yani 'ilgi çekici' biçim sayesinde zihnmizin kapıları aralanmış ve ileti gönderilmiştir. Dolayısıyla tek başına biçimi ele almak, en iyi ihtimalle saflıktır. Müzik, tehlikeli olacak kadar insanidir ve dolayısıyla kulaklar çeşitli zaafiyetlere gebedir. Dinleme süzgeçlerine aklı eklemek asli görevlerden biri olmalıdır. Egemenler, en geri özü, en ileri tekniklerle aktarır. Bu, reklam tekniklerinden, şarkı bestelemeye kadar bir çok özel alanda uygulanır. Pop müzikte 'çengel' diye tanımlanan bir kavram vardır. 'Çengel', kişinin ağzına pelesenk olabilecek basitlikte ve çekicilikte olan sözler ya da melodidir. Dinleyen çengele takılır, böylece oltaya takılmış olur. Sabah programlarındaki ünlü doktorlar söylemez, gazetelerin ilgili sayfalarındaki "Şu meyvede 58 tane vitamin var, şu bitkiyi biliyor musunuz, bütün dünya onu konuşuyor" tipi metinlerde geçmez ama müzik dinlerken 'ayık' olmanın sayısız faydası var gerçekten de. serdaryturkmen@gmail.com 11 Haziran 2012, İzmir