4 Mart 2009 Çarşamba

Profesör Grover Furr röportajı - stalinkaynak.com

Anti-Stalinist İhanet” kitabının yazarı Profesör Grover Furr'la röportaj


Literaturnaia Rossiia, No. 24, 06.13.08

“Nikita Kruşçev’in 61 Yalanı”

“Anti-Stalinist İhanet” kitabının yazarı Profesör Grover Furr’la Röportaj

Son günlerin göze çarpan en sıra dışı kitaplarından biri, Montclair Devlet Üniversitesi profesörü, tarihçi Grover Furr’un Rusça’ya çevrilen ve SBKP 20. Kongresinde Nikita Kruşçev’in yaptığı konuşmayı ayrıntılı olarak incelediği “Anti-Stalinist İhanet” ( [Antistalinskaia Podlost] Moskova: Algoritm Yay., 2007) kitabıdır.

Kitap, yayınlandıktan sonra kısa bir süre içinde binlerce okura ulaştı. Okurların ilk eleştirilerinde övgü dolu tepkiler kadar ökfe dolu tepkiler de aldı ama kitap piyasa odaklı zamanımızın ortamında yine de ender bulunan bir kaynak kitap olma başarısına erişti.

Bu nedenle Profesör Furr’la görüşüp kendisini daha iyi tanımanın ve fikirlerini, birinci elden sormanın öğretici olacağını düşündük.

S. Hartsizov - Profesör, doktora tezi Fransız Orta Çağı olan bir Princeton Üniversitesi doktoru olarak Stalin dönemi Sovyet tarihine nasıl ve neden merak sardığınızı bize anlatır mısınız?

Grover Furr - Benim ilk uzmanlık alanım ortaçağ araştırmalarıdır. Stalin zamanındaki Sovyetler Birliğinin tarihi üzerine araştırma yapmam için bana gerekli “otoriteyi” sağlayacak bir diplomam yok.

Ama bir ortaçağ araştırmacısı olarak derin tarihi araştırmalar yapma eğitimini aldım. Örneğin, İngilizce dışındaki dillerde yazılan temel kaynakları kullanmayı; “kabul gören bilgilere” ya da “kabul gören fikirlere” asla dayanmamayı; “tanınmış otoritelerin” fikirlerine güvenmemeyi ve her şeye kendim bakmayı öğrendim.

1965-69 mezunu olarak Vietnam Savaşına karşıydım. Bir keresinde biri bana Vietnamlı komünistlerin “iyi adamlar” olamayacaklarını; çünkü onların hepsinin “Stalinist” olduğunu ve “Stalin’in milyonlarca masum insanı öldürdüğünü” söyledi.

Bu düşünceyi unutmadım. 1970′lerin başında Robert Conquest’in The Great Terror / Büyük Terör kitabı yayınlandığında ilk baskısını okumamın sebebi belki de buydu. Okuduklarım karşısında sarsılmıştım!

Lisedeyken Rus edebiyatı dersi aldığım için Rus dilini bildiğimi de eklemeliyim. Bu yüzden Conquest’in kitabını çok dikkatle okudum. Anlaşılan bu kitabı hiç kimse böyle okumamıştı!

Conquest’in kaynak kullanımında dürüst olmadığını fark ettim. Dipnotları, yazarın Stalin karşıtı hükümlerini desteklemiyordu! Esasen, Stalin’e karşı olan tüm kaynakları güvenilirliklerini göz ardı ederek kullanmıştı.

Sonunda, sözümona “Terör” ile ilgili bir şey yazmaya karar verdim. Uzun zamanımı aldı; ama sonunda 1988′de “Mareşal Tuhaçevski Hakkındaki Eski Hikâyelere Yeni Bir Işık: Bazı Belgelerin Yeniden Değerlendirilmesi” başlıklı bir makaleyi yayınladım… Bu süre boyunca Arch Getty, Robert Thurston, Roberta Manning, Sheila Fitzpatrick, Jerry Hough, Lewis Siegelbaum, Lynne Viola ve başka yeni ekol tarihçilerin Sovyetler Birliği üzerine yaptıkları araştırmaları inceledim.


S. Hartsizov - Bu isimler, bence, Rus okuruna pek bir şey ifade etmeyecek. Conquest’ten sonra, yeni Batı “ekolü” temsilcilerinden herhangi birinin Sovyetler Birliği tarihi yaklaşımına farklı bir şeyler katabileceğine inanmak güç…

Grover Furr - Doğrusu, durum tam tersi. Sözünü ettiğim ekol, Conquest’in ve soğuk savaş dönemindeki totaliter sovyetoloji yaklaşımının antitezi olarak ortaya çıktı.

Bu yeni ekolün araştırmacıları eldeki bulguları dikkatlice inceleyerek ve en önemlisi, nesnel bakmak için büyük çaba sarfederek, tüm bu Soğuk Savaş tarihçiliğinin, Troçkist, Kruşçevci ve daha sonra gelen Gorbaçovcu-Yeltsinci “tarihçiliğin” siyasi önyargılara korkunç bir biçimde teslim olduğunu gösterdiler. Bu tür tarihçiler politik önyargılarının öylesine etkisi altında kalmışlardı ki yazdıkları kitaplara tarih kitabı olarak değil, propaganda örnekleri olarak bakılmalıdır.

Yeni ekol kurucularından biri olan J. Arch Getty’nin The Origins of the Great Purges / Büyük Tasfiyelerin Kökenleri adlı kitabı bilimsel tarih dünyasında gerçek bir heyecan yarattı. Getty, kitabında gerçek olarak kabul edilmiş sayısız yalanı başarılı bir biçimde ortaya çıkardı. 1930′lardaki baskıların Stalin tarafından planlandığı görüşü de kitapta temesizliği ortaya çıkarılan yalanlardan biriydi.

Bu araştırmacının şansızlığı, çalışmasının “perestroyka” yıllarında ABD’de yayınlanmış olmasıydı. Bu süre boyunca “glasnost” ya da “şeffaflık” gibi sahte bir bahaneyle, yalnızca Getty’nin aleyhtarlarının, soğuk savaşçıların çalışmaları yayınlandı; hem de yüksek tirajlarla. Getty’nin Rusya tarihiyle ilgili tek bir kitabı bile Rusya’da yayınlanmazsa, Rus okurlar onun çığır açan eserlerinden nasıl haberdar olur?

Bu durum, yukarıda adını andığım tarihçilerin birçoğu için geçerlidir. Neyse ki umut verici örnekler de var. Birkaç ay önce Ukraynalı bir internet dergisi, West Virginia Üniversitesi profesörü Mark Tauger’in mükemmel çalışmalarından birini yayınladı. Tauger’in çalışması 1932-33 kıtlığının Sovyet liderleri tarafından uygulanan bir “Holodomor” ya da “yapay kıtlık” yaşandığını iddia eden Nazi-esinli efsaneyi tamamen çürütüyor.

S. Hartsizov - Kruşçev’in 20. Kongre Konuşmasına nasıl ve neden merak sardınız?

Grover Furr -Kruşçev’in “kapalı” ya da Batıdaki deyimiyle “gizli” raporu, hiç abartısız, 20 yüzyılın en çok etki yaratmış konuşmalarından biridir. Bu rapora nasıl ya da kim tarafından “olumlu” ya da “olumsuz” bir değer biçildiği ayrı bir konu ama bu raporun Sovyet ve Rus tarihinin gidişatını temelden değiştirdiği açıktır. Bu konuşma “Anti-Stalinizm” adlı politik kavramın dayanaklarından biri ve “20. Kongre paradigması”nın temel kaynağı olması bakımından önemlidir.

Kısacası, Sovyetler Birliği tarihiyle ilgilenen hiç kimse böyle önemli bir belgeyi görmezden gelemez.

S. Hartsizov - Ama bu konunun bu kadar çok işlenmiş olmasının nedeni de bu. “Anti-Stalinist İhanet” (Rusçası: Antistalinskaya Podlost) kitabınıza gösterilen tüm bu ilgiyi nasıl açıklıyorsunuz ?

Grover Furr - Buna cevap vermek benim için güç. Bunu okurlar değerlendirsin… Ben bir araştırmacı olarak sadece beni etkileyen şeylerden bahsedebilirim.

Bu çalışmanın fikrini oluşturduğum zaman mütevazı bir hedefim vardı. Eski Sovyet arşivlerindeki bazı belgelerin gizliliğinin kaldırılması sayesinde halka açılan tarihi kaynakların yanında, raporun içindeki “ifşaların” yerini belirlemek istemiştim. Son 10-15 yıl içinde birçok yeni kaynak, Kruşçev’in konuşmasındaki herhangi bir ifadenin objektif bir değerlendirmesini yapabilecek uzmanlar için hazır hale getirildiğinden bu tür bir araştırmayı bir Rus tarihçi ya da Çinli bir tarihçi yapabilirdi.

Ve bu noktada ilginç bir tablo belirmeye başladı. Ortaya çıktı ki, raporda geçen “ifşaların” hiçbiri doğru değildi. Bir tanesi bile!

Kruşçev’in birkaç yalanı elbette önceden biliniyordu. Örneğin, gizli oturum sırasında kongredeki delegelerden birkaçı Kruşçev’in bazı “ifşalarının”, örneğin, Stalin’in “dünya çapında bir askeri operasyon planladığı” yönündeki saçma beyanının, en hafif deyimle, gerçekten uzak olduğunu fark etmişlerdi. Ama konuşmanın tamamı bu gibi “ifşalar”dan oluşmuştu - bu da hayret vericiydi.

S. Hartsizov - Abartmıyor musunuz? Tüm konuşmanın yalnızca yalanlardan ibaret olduğuna inanmak güç. Basitçe Stalin’i savunuyor olmalısınız ve bu yüzden kafanızdaki bu hedefle Kruşçev’i ve onun çığır açan raporunu karalıyorsunuz.

Grover Furr - Sizi hayal kırıklığına uğrattığım için üzgünüm; ama ben Stalin’in ya da bir başkasının “savunmasını” yapmıyorum. Bir araştırmacı ve bir uzman olarak gerçekler ve kanıtlarla ilgileniyorum. Araştırmamın amacı, diyelim ki, Kruşçev’in uzay, mısır ya da SBKP programı üzerine yaptığı konuşma olsaydı, bu alanlarla ilgili kaynakları incelemem gerekecekti. Ama burada, araştırmamın konusu, Stalin ve Beria’nın sözde “ortaya çıkarılan” suçlarıydı.

Altmış bir adet “ifşa” ya da suçlayıcı iddiayı ele aldım. Her birini tarihi kaynakların ışığında araştırdım. Sonuç, Kruşçev’in “Gizli Konuşması”ndaki “ifşalar”dan birinin bile doğru olmadığıydı. Burada “Stalin savunması” yapmam söz konusu değil. İspat yükümlülüğü her zaman suçlayanındır; bu olayda da bu yükümlülük Kruşçev’e aittir. “Gizli Konuşma”da “ifşa edilen” iddiaların bir tanesi bile kanıtlarla yüzleşmeye dayanamaz.

“İnanç” konusuna ilişkin bir söz. Hiçbir ciddi araştırmacı kendi kanaatlerine ya da önceden kabul ettiği fikirlere dayanarak herhangi bir ifadenin doğruluğunu kabul veya inkâr edemez. İster beğenin ister beğenmeyin, “Anti-Stalinist İhanet” kitabında sunulan tarihi kanıtlar göz önünde bulundurulduğunda, Sovyetler Birliği tarihine “Gizli Konuşma”nın gerçekleri çarpıtan aynasından bakmak imkânsız hale gelir.

S. Hartsizov - Sırası gelmişken, ” Anti-Stalinist İhanet ” - bir bilimsel araştırma eseri için çok uygun bir başlık değil, sizce de öyle değil mi?

Grover Furr - Kitap, kaynakça, isim indeksi, dipnotlar ve belgeli ek bölümlerle- kısacası, eksiksiz bir akademik yayının gerekliliklerine tam uygunluk içinde yayınlandı. Ve hatta bunlar daha geniş bir baskıda yayınlandı. Bir yazar bundan fazlasını bekleyebilir mi?

Elbette, kitabın müsveddesi üzerinde çalışırken farklı bir çalışma başlığı koymuştum. Hatta kitapta, yaptığım çalışmanın ana hatlarını yansıtması için öyküsel bir dille düzenlediğim orijinal bir bölüm vardı. Ama sanıyorum uzunluğu sebebiyle ya da başka sebeplerden dolayı son baskıya eklenmedi.

Yayımcı da farklı bir başlık önerdi, her zaman olduğu gibi. Sonuçta, piyasada başarılı olacak bir eser yaratmak için yazı işleri, estetik ve diğer düzenlemeler yayımcıya kalır.

S. Hartsizov - Burada hala mantıklı görünmeyen bir şeyler var. Bir yandan, yazdığınız üzere, Kruşçev’in konuşması başta aşağı yalanlarla dolu; öte yandan, SSCB liderliğinden tek bir kişi bile bu ifşaların yanlışlığına işaret etmedi.

Grover Furr - Daha da ileri gidip onların bu sessizliğine sebep olarak, her birinin Kruşçev ile tam bir dayanışma sergilediklerini söyleyebilirim. Ve burada en ilgi çekici sorularla karşılaşıyoruz.

Genel kanının aksine, “Gizli Konuşma”nın ana hedefi Stalin’in kendisi değil, onun ismiyle bağdaştırılmış olan politik rotaydı, belli bir gelişim yoluydu. Rus tarihçi Yuri Jukov bunu açıkça belirtti: Kruşçev’in hedefi, Stalin’in döneminde başlayan ama henüz tamamlanamayan demokratik reformları sona erdirmekti.

Bugün - Kruşçev’in Konuşmasının etkisi altında, birçok insanın zihnindeki “Stalin” ve “demokrasi” kavramlarının birbirine taban tabana zıt, birbiriyle bağdaşmayan iki uç kavram, zıt kutuplarda duran iki olgu olarak gösterilmektedir. Ama bu bakış hatalıdır. Stalin, Lenin’in temsili demokrasi görüşlerini paylaşmış ve Sovyet devletinin inşasında bu görüşlerin ilkelerini kökleştirmek için çaba sarf etmişti.

SSCB’de, Sovyet toplumunu demokratikleştirmek için verilen ve 1930′lardan 1950′lere kadar devam eden politik mücadelenin başında Stalin vardı. Bu programın özü şöyleydi: devlet yönetimindeki komünist partinin rolü, başka ülkelerde olduğu gibi normal sınırlara indirgenecekti ve devletin politik liderliği, parti listelerine göre değil, demokratik prosedürlere dayanarak seçilecekti.

Sadece Kruşçev değil, diğer Sovyet liderleri de bariz bir biçimde, bu tür reformlara karşıt görüşteydiler. Stalin’le bağdaştırılan Manlenkov, Molotov, Kaganoviç gibi önemli politik figürler istemeden de olsa “Gizli Konuşma”nın gizli altmetnini kabullendiler ve buna boyun eğdiler. Kruşçev’in iktidara gelebilmesinin, bir patlama potansiyeline sahip “Gizli Konuşma”sını yapabilmesinin, kendi görüşlerini yerleştirebilmesinin nedeni Sovyet Parti elitini kendi tarafına kazanabilmesiydi.

Bu röportajı fırsat bilerek, eserleri “Gizli Konuşma”yla ilgili eserime esin veren, Kruşçev’in döneminde derinlere gizlenmiş gerçeği, Stalin’in demokrasinin prensiplerine bağlığını ortaya çıkaran Yuri Jukov (Rusya) ve John Arch Getty’ye (ABD) teşekkür etmek istiyorum.

Röportaj: S. Hartsizov

kaynak: http://www.litrossia.ru/article.php?article=3003

çeviri: Stalin Arşivi çeviri birimi.

http://stalinkaynak.com/arsiv/2008/08/21/grover-furr-kruscevin-yalanlari/#more-154