Güneri Cıvaoğlu nasıl 'duayen' oldu?
“’Büyük Adam’ olacağı daha 22 yaşındayken TRT Strasbourg muhabiri yapılmasından bellidir. Ilıcak’ın Tercümanı’nın başındayken yaptıklarından bahsetmeyen Cıvaoğlu’na, yaptığı yüzlerce ‘şeyin’ içinden öncelikle şunu sormak gerekiyor: Kontrgerilla’nın düzenlediği Maraş Katliamı’nın ertesinde katliamı övmek için gazetenizde katliam, ‘Binicisini beğenmeyen asil kısrağın şahlanışı’, aynen böyle, mealen falan değil aynen böyle, yazılmadı mı?
Cıvaoğlu aynı zamanda bir ‘kahindir’, geleceği önceden görebilen doğaüstü yeteneklere sahip biridir. Örnek mi, bakınız 29 Nisan 1977’de başında olduğu Tercüman’da ne yazmış.
Bu çağırıdaki (DİSK’in 1 Mayıs’a katılım çağrısını söylüyor – Tayfun Er) açık tahrikin, yüksek tansiyonla gerilmiş sinirler üzerinde kamçılayıcı etkisi tahmin edilemeyecek şey değildir. Ayrıca, ateşin söylevler, toplu yeminlerle havalanan sol yumruklar, toplum psikolojisi, 1 Mayıs takvim yaprağındaki kaygı verici faktörlerdir. Ve Maocu ırkayrımcılarının, demokrasi kundakçısı diğer akımların da bu çeşit topluluklarda uygun ortam buldukları unutulmamalıdır.
Gerçi geçen yıl da DİSK tarafından 1 Mayıs gösterileri düzenlenmiş ve tahminlerin tersine, olay çıkmamıştı, ama, bu defa şartlar çok değişiktir.
Hayatında hiçbir “kestirimi” doğru çıkmamış olan Cıvaoğlu, büyük olayların çıkacağını önceden kestiriyor. Neden, bu defa şartlar değişikmiş. Ne değişmiş? Orasını Cıvaoğlu biliyor, ama okuyucuya söylemiyor!
1. sınıf bir Kontrgerilla katliamı olan, ülkeyi adım adım darbeye götürmek için yapılan 1 Mayıs 1977 öncesi de kamuoyunu katliama hazırlamak için günlerce “Moskovacılar-Pekinciler 1 Mayıs’ta çatışacak” deyip, katliam sonrası da “Moskovacılar-Pekinciler meydanı kana buladı” diye gazetenizde yazmadınız mı?
Daha açık yazalım, aynen aktaralım Bay Cıvaoğlu, 2 Mayıs 1977 Tercüman’dan:
(...) Maocular birden ateş etmeye başlamışlardır. Maocuların ateşine mitinge katılan DİSK’çi işçiler de cevap verince ortalık ana-baba gününe dönmüştür.
İlk silahın patlamasından sonra, Taksim Meydanı’nı çevreleyen gruplar da ateşe başlamış, bunu kalabalığın ortasından ateşlenen silahlar takip etmiştir. Silah sesleri ve dinamik lokumlarıyla bir anda savaş alanına dönen meydanı dolduran on binlerce kişi kendini yere atmıştır.
(...) Ancak gruplar halinde barikatlara saldıran ve ara sokaklara dağılan solcular çatışmalarını ve karşılıklı kurşun yağdırmalarını buralarda da sürdürmüşlerdir. Binlerce merminin yağdığı Taksim Meydanında bombalar ve dinamitler de patlamaya başlayınca olaylar çığrından çıkmış ve solcu gruplar sokaklarda arabaları da devirip barikatlar kurmaya başlamışlardır. Bu arada birçok arabayı da yakmaya başlayan militanlar yaralıları hastanelere taşıyan cankurtaranlara ve polis araçlarına da ateş açmışlardır. Gözleri dönmüş bir halde sağa sola saldıranlar daha sonra Taksim meydanını bırakıp Kasımpaşa, Şişli, Beşiktaş, Dolmabahçe, Şişhane ve Tarlabaşı gibi semtlerde de çatışmalar ve kendilerine mani olmak isteyen güvenlik kuvvetlerine kurşun yağdırmışlardır.
Bunların hepsinin yalan olduğu o zaman da biliniyordu, zamanla bilmeyen de kalmadı, sizin okuyucularınız bile doğrusunu öğrendi. Yalan olduğunun artık bir önemi de yok, asıl önemli olan, böyle bir yalanın hemen söylenemeyeceğidir.
Şimdi size 1 Mayıs’ta öldürülenler adına soruyoruz: Bu yalanlar önceden mi yazılmıştı? Bu kadar hayal unsuru, bu kadar dezenformasyon Tercüman’a bile çok fazla. Size önceden verilen bir metni mi gazetenize bastınız?”
Kaynak: Tayfun Er, Erguvaniler – Türkiye’de İktidar Doğanlar, s. 204-205, Duvar yayınları, 5. Baskı, Haziran 2007