Mayıs 1968 “efsanesi”nin karşı-devrimci yönü üstüne…
Aradan 40 yıl geçti, o zaman "Mayıs'68" bir "efsane" olarak nitelendi ve öyle beyinlerimize nakşedildi. Hâlâ maalesef, bu algılama becerisini gösteren bir 'kalabalık' var, şüphesiz! Mayıs 1968 hareketinin gerçek içeriği o zamanki bilgi birikimimiz içinde asla irdelenemedi. Bizleri önsezileri ile uyaran "eski tüfekleri" ise, o günlerde moda yapılan, her eleştiriye karşı doğruluğunu irdeleme 'zahmet'ine girmeden, "oportünist" ya da "revizyonist" damgasını basarak, küçük-burjuva maceraperest bilgiçliğimizin burun kıvırması ile ciddiye almadık. Bu ciddiye almayışımızın bedelini, en yiğit, en onurlu, en güvenilir, en iradeli, en dinamik, öncü ve kadro nitelikli insanlarımızın "kan"ları ile ödedik, ödemeye devam ediyoruz...
On yıl sonrası başlamak üzere "'68 Kahramanları"nın sürüler halinde "dönek"ler ordusuna katılması ve sınıf mücadelesi nesnel gerçeğini kavramak için sadece pratiğin değil, teorinin ta başından itibaren okuyup-anlanıp-öğrenilip-kavranılmasının zorunlu olduğunu fark-akıl etmemiz sonucu çıkan bilgi-neticeleri önce sürpriz olduysa da yerini hızla sürece bıraktı. Süreç bizi bilincin son meyvası praxis(bilinçli eylem)e erdirdiğinde sonuçlar artık 'sürpriz' değil, bir nesnel gerçeğin somut ifadelerinden başka bir şey değildi...
Ama Türkiye gibi 'küçük-burjuva imparatorluğu'nun her türden "yeniçeri"leri ile "başıbozuk"larının "devlet baba"nın neferliğine "gönüllü" soyunduğu bir ülkede bunu anlatmak zor değil, imkânsız gibiydi! Ne ki, Koza yayınları 1975 Eylûl ayında Bernard Thomas'ın "Les Provocations Policieres-Polis Provokasyonları"nı basarak ilk denemeye giriştiyse de derhal "meçhul çevreler" tarafından yayınevi 'devrimci saflara bozgunculuk aşılamaya kalkan' bir "CIA işlevi" olarak tanıtıldı. "Meçhul abluka" sonucu, Türkiye'de bu tür yayınevlerinin başına geldiği üzere, Koza yayınları kepenkleri kapatmak zorunda kalacaktı...
Gerçek "Mayıs'68" üzerine irdelemenin Türkiye'deki ilk çalışmalarına "pîr"imiz Tâlat Turhan ve ben birbirimizle -1987'den itibaren- istişareli giriştik, ne ki Türkiye ufkunda "pîr"imiz ilk dökümanları toparlayıp bir özel konferansta açıklayan oldu. (Nisan 1990."Babb-ı-âli Toplantıları") Bende 1996'da hazırlanıp 2001'de basılabilen "Gizli Ordular- CIA" adlı kitabımda, "CIA ve Anarşistler" bölümünde konuyu onun ve benim belgelerimle tekrar basıma -dolayısıyla kamunun ilgisine- taşıdım. Yani Türkiye'de "işkencehane"den geçmiş değerli bir devrimci kurmay subay, global devlet terörünün "parmağı"nı tam 22 yıl sonra "kör göz"lere sokmaya çalışmış, ama kimse oralı olmamıştı. (Çünkü ucu NATO-SHAPE neferi "Ergenekon"a -gerçeğine, hormonlusuna değil- dayanıyordu!) Acı olan kendine "devrimci" süsü veren bir "sürü" iki ayaklı olduğu halde, kimse konuyu "efsane"den ayakları üstüne indirmeye yeltenmemişti. (Çünkü, onların liderleri de "Ergenekon"un "aşırı-sol-eli" oluyordu!) 11 yıl sonra basılabilen benim kitabımda, bu "doğal"lıkta aynı duyarsızlık ile karşılandı. Burjuva-aristokrat mason konspirasyonu-fesadı olan "görme-duyma-konuşma" sessizliğinin, egemen sınıflar tarihinin en güçllü psikolojik savaş silâhı olduğunu gayet iyi biliyoruz! Şimdi aradan 40 yıl geçti, artık Batı'da da devrimci kalmadığı için kimse tartışmıyor, "Mayıs'68"i. Romantik "efsane" palavraları üzerine yazanları bu kategori içine zaten sokmuyorum...
Batı'da "Mayıs'68" üzerine gerçekleri ilk yazanlar, ilginçtir ki marxistler değil, daha çok Fransa'da jakoben gelenekten gelen anti-amerikancı de Gaulleist istihbaratçı eskileri oldular. Bunlara Britanya'nın anti-mason burjuva demokrat geleneğine bağlı istihbaratçı eskileri eklenince ortaya çıkan -tartışması bile abes olan- çok somut kanıtlar oldu. Tabii bunlara eski CIA görevlisi iken devrimci burjuva demokrat saflara geçen Philip Agee gibi onurlu insanları ve ifşa ettiklerini de eklemek zorunludur. (Örneğin günümüzde bu gibi değerli barışsever insanların çalışmalarını dünyaya duyuran 'Covert Action Quarterly' gibi internet sitelerinin varlığı takdir-i şayandır. Özellikle Britanyalı anti-amerikancı ve özellikle de anti-zionist istihbaratçı eskilerinin siteleri güvenilir-haber açısından Amerikalı meslektaş-dostlarını geride bırakmışlardır.) Zaten Sovyetler Birliği Komünist Partisi -daha Mayıs 1968'te- uyarmış olduğu halde, sesleri "Soğuk Savaş"ın esas unsuru psikolojik savaşın Batı'daki çok güçlü medya ve iletişim süpürgesi tarafından yutulduğundan dolayı kitleselleşememişti. Buna, ABD-CIA ürünü "Yeni Sol" markasıyla, bize günde üç kere aç karnına yutturulması üzerine, kanımıza işlenmiş "sol" terminolojinin -"sol" deyimi dahil- bilgiçlikleri de eklenince, sonuç bizim için talihsiz "raslantı"lar zinciriydi; ama, "kibernetik-kaos"u tasarlayıp-projelendirip-uygulatanlar açısından "kaçınılmaz" mukadderattı!
Şu anda bir türlü piyasaya çıkamayan "Gizli Ordular" serisinin son iki kitabı "JI-IS-TRC-ABD İzrael Global Devlet Terörünün Eşgüdüm Think-Tank Merkezleri" ve "Global Devlet Terörü ve Ajan Provokatörler" kitaplarımda, 1960'lardan günümüze "Mayıs'68"in kimin dönemeçi olduğu, hangi stratejinin, hangi taktiklerinin deneme-noktası olduğu belgesel olarak tarihsel materyalist polyalektik yöntemin görüş ufku genişliğinde yazılmış ve açıklanmıştır...
"Mayıs'68"in karşı-devrimci niteliğinin irdelenmesinin ancak işçi sınıfının enternasyonal bakış açısından değerlendirildiğinde ayakları yere basar. Yoksa sadece Fransa ya da Türkiye vbgb. dar alanında irdelemeye kalktığımızda, ancak devrimci romantizmin çoşku-duygu-iradesine dayalı subjektivizmin yanılgılarına yuvarlanırız. Kan kaybetmeye devam ederiz. Karşı-devrimci güçlerin de tastamam istediği budur...
Türkiye'de kendine "devrimci", "komünist" ya da "...izm/ist" gibi kıymet-i harbiyesi kendinden menkul, yaftalar takaraktan "cin olmadan adam çarpmaya kalkan" tekke şeyhi kılıklı "Mançurya Kobayı" liderlerin varlığına ve mürüt "sürü"sü mantığından doğan "mankurt"luklara son vermek için, bazı nesnel gerçeklerin üstüne gidilmesinden korkulmaması artık ilkesel zorunluluktur. Herhalde bunun ilk adımı da NATO-SHAPE-CIA-MI6-BND-MOSSAD'ın "Mayıs'68" OPERASYONUnu doğru irdeleyip, öncesine ve özellikle sonrasına doğru cevabı verebilmekten geçmektedir...
Hep söylüyorum, yazıyorum ve yine altını çiziyorum. Raslantı, ahmaklara şartlı bir algılama refleksidir...
Devrimci praxis ise akıl-bilgi-bilinç oto-dinamizmi sürecinin kavrama ilkesidir! Devrimci mücadele ancak ve ancak devrimci ilkeler üzerinden yükselebilir, "efsane"ler üzerinden değil !..