21 Nisan 2010 Çarşamba

Samsun ve Yüksekova - İlker Belek

Samsun’un yumruğu, Yüksekova’nın taşı

Kürt sorunundaki çözümsüzlük sürüyor. Sistem tamamen kilitlenmiş durumda. Ahmet Türk'e atılan yumruk olayının bütün bileşenleri bunun göstergesidir:

Yumruklayanın emekçi kimliği de, çalıştığı kahvehanenin sahibinin yumruklayanı “her Türk Türklüğünün gerektirdiğini yapar” şeklindeki açıklaması da, Sırrı Sakık'ın hemen olay yerinde “bunun hesabını vereceksiniz” sözleri de, sonrasında “Kürtler 1915'in Ermenileri değil” eklemesi de, bütün doğu illerinde hesabın nasıl görüleceğinin gösterilme biçimi de, hepsi tek bir şeyi gösteriyor:

Bildikleri tek şey etnik siyasettir. Etnik kutuplaşma had safhadadır. Aradaki ilişki biçimi düşmancadır.

Yumruğu atan bir emekçi, yumruğu yiyen bir toprak ağası, tepki görme nedeni Kürtlüğü, Sırrı Sakık'ın hesap sorulması çağrısında bulunduğu kesim Türkler'dir.

* * *

Karşılıklı anlayıştan, etnik yapıların birlikte yaşama kültürünün geliştirilmesi gereğinden, demokrasiden, insan haklarından söz etmeyeceğim. Bütün bunlar tamamen anlamsız.

Çünkü, eşitsizliğin, baskının, sömürünün olduğu sınıflı toplumlarda, bu sorunlar burjuva demokrasisi çerçevesinde çözümlenemez. Çözüm için mücadele gerekir. Mücadele etmeyenler haklarını alamazlar. Başı kuma gömmeye, liseli kızlar gibi pembe rüyalar görmeye gerek yok.

Ancak her mücadelenin tarafları vardır. Taraflar, karşı taraf karşısındaki taktik, strateji, siyasal argümanlar doğru belirlenmek zorundadır.

Türkiye’de Kürt sorununun çözümü yolundaki taraflaşma yanlıştır. Kürt hareketi yanlış tarafla mücadele etmekte, Kürt halkını yanlış konumlandırmaktadır. Bu yanlışlık zaten egemenlerin istediğidir.

Kim ne derse desin, ancak verili coğrafi sınırlarda ortak yaşamdan umudunu kesmiş olanlar, özerklik, vb projelerle ayrı bir yaşam kültürünün deneme adımlarını atanlar, Sakık'ın kullandığı türden cümleler kurarlar. Yumruğun hesabını sormak için yolcu dolu bir toplu taşım otobüsünün molotoflanmasıyla, olay yerinden yapılan çağrının ilişkili olduğu kesindir.

* * *

İşleri bu noktaya şüphesiz AKP getirdi. Yıllardır değişik etnik ve dini yapılara uygulanan asimilasyon politikasının üretmiş olduğu gerilimler, gizli tutulan tepkiler, AKP'nin yarattığı deregülasyon zemininde etnik ve dini özgürlük hareketleri olarak Türkiye'yi dışa bağımlılaştırmanın, bir iç savaş ortamına taşımanın aracı olarak yeni baştan şekillendirildiler.

Bu ortamdan özgürlük ve kardeşlik değil, yalnızca kendini düşünen faşist ve fundamental siyasal yapılar türer. Türkiye bu yoldadır. Bu yolun sorumluluğu Kürt hareketinin de omuzlarındadır.

Türkiye 1920'den beri farklı etnik ve dini kimlikleri Türklük ve/veya İslamiyet çatısı altında eriterek Türk milleti yaratmaya çalıştı. Bu projenin önündeki en büyük engel hep Kürtler oldu. Proje bu haliyle yanlıştı.

Ama, yanlışlık, bugünkü kontrolsüz faşizan tercihlerin doğruluğunun göstergesi değildir. Etnik siyasetten, Türkiye coğrafyasına oturan, herkesi kapsayıp, anlamlandıran bir üst belirleyen çıkmaz.

O nedenle, Kürt kimliği üzerinden üretilen her “açılım” halkları düşmanlaştırıcıdır. Zaten o nedenle, sınıf kimliğini çözmek için de, en çok etnik silahı kullanıyorlar.

* * *

Açık ki, bu ortamda ancak iki ortak kimlik tesis edilebilir. Birincisi İslamizasyondur, AKP ve ABD buradadır, reddetmek zorunluluğu vardır. İkincisi ise sosyalist siyaset ve rejimdir.

Yeni bir kimlik, sınıf kimliği tesisi birleştirici tek mücadele stratejisidir. Halklarımız çoğunluk itibariyle emekçi kimliğini taşıyorsa, halklarımızı birleştiren tek siyaset sınıf siyaseti olabilir.

İlker Belek

http://haber.sol.org.tr/yazarlar/ilker-belek/samsunun-yumrugu-yuksekovanin-tasi-27046