ARİSTO - LAO TZU PROTO-SENTEZİ ( REHA-ÜLKÜ , EKİM 2004 )
( DİYALEKTİK – POLİYALEKTİK AÇILIMLARI ..)
GİRİŞ
Felsefe tarihi, Eski Yunan’da ve Eski Çin’de M.Ö. 5. Yüzyıl’da diyalektiğin tasarlanmasıyla aşağı yukarı eşzamanlı olarak bir ilk zirve yaşamıştır. Bu ikisemin iki düşünürü Aristo ve Lao Tzu’dur. Tartışmamızı onların düşüngüleri üzerinden yürüteceğiz.
Aristo Kategorisi
Aristo; Eski Yunan’daki ‘Sokrat-Platon-Aristo’ düşünür üçlemesinin son ayağıdır. İlk usta Sokrat hiç kitap yazmadı. Geriye kalan ikili, uzun yüzyıllar boyunca birbirinin karşısavı sayıldı. Platon idealist sayılırken, Aristo dünyevi sayıldı. İronik olan durum, tek tanrılı Hristiyan dininde, başta lanetlenmesine karşın, temel akıl yürütmelerde (teolojik mantıkta) Aristo’nun temel taşı sayılması ve Aristo’nun tamamlayamadığı düşüncelerini yüzyıllar sonra Hristiyan papazlarının tamamlamasıdır.
Aristo, tarihteki sanat değilse bile, bilim-düşün doruklarından birini oluşturan Eski Yunan kültürünün temsilcisidir. Anımsayalım: Geometriyi Eski Mısır, aritmetiği Eski Yunan, sıfırı Hindistan, cebri İslam Kuzey Afrika’sı, analizi Avrupa icat etti. Bugün ‘bilim’ dediğimiz şeyi Eski Yunan başlattı. Yani, zihinsel dorukların kültürel doruklarda çıkması raslantı değildir.
Aristo kendi mantığını kurarken, durumu açıkça beyan eden Euclid geometrisini onun mantığı üzerine, Newton ise fiziği her ikisinin düşünceleri ve denklemleri üzerine kurmuştur. Bu da eşlenik paradigmaların eşzamanlı-eşmekanlı yaratılmadığının bir göstergesidir. Newton Fiziği’nin karşısavı Einstein Fiziği’nin de Aristo Mantığı’nı kullandığını belirtmekte yarar var ki bu da başka bir eşleniksizlik durumudur.
Aristo’nun biyografisindeki en büyük çelişkisi Büyük İskender’dir. İlk dünya fatihine hocalık yapmak, Aristo’ya yarar yerine, zarar getirmiş ve onun ölümünden sonra öldürülmesine ramak kalmıştır. Bu nedenle, savaşa hiç bulaşmayan Lao Tzu’nun karşısavı sayılır.
Aristo metafiziğin başlatıcısı sayılır ki mutlaklık arayışı sonradan İslam da dahil, tek tanrılı dinlerin temeline bu düşüncenin yerleşmesine neden olmuştur. İslam’ın ilk rönesansında 10. Yüzyıl’da Ön Asya’da Aristo’ya şerh yazmayan İslam alimi kalmamıştır.
Sokrat Platon’un hocasıysa, Platon da Aristo’nun hocasıdır ve boynuz kulağı her zaman geçer. Bugün Platon’un akademisi ve Aristo’nun lisesi hala okul adlandırmalarında kullanılıyor. Lise akademiye karşısav olarak tasarlanmış ama bu konumuz dışında. Platon’un da epeyi kitabının bugün bile hala var ve okunur olduğu düşünülünce, elimizdeki ilk yazılı kayıtlı usta-çırak ikilisi onlar olsa gerek.
Lao Tzu Kategorisi
Lao Tzu’nun da Sokrat gibi hiç kitap yazmadığı rivayet edilir. Ülkedeki (ya da bizi deyişimizle ‘beylik’lerdeki) kaos nedeniyle Çin Seddi’nin arkaik versiyonlarından birini geçerek batıya doğru giderken, bir sınır muhafızının arzusu üzerine, düşüncelerini ona dikte ettirdiği de rivayet edilir. Bu açıdan Sokrat ile özdeştir.
Lao Tzu da üçlemedir. Önce Konfiçyus ile ikilidir, sonra ilk savaş kuramı başustası Sun Tzu ile üçlüdür. Konfiçyus-Sun Tzu barış-savaş diyalektiğidir. Konfiçyus-Lao Tzu (somutçuluk : davranışçılık) pragmatizm-soyutçuluk (tutum) diyalektiğidir. Lao Tzu-Sun Tzu savaş-savaş diyalektiğidir (ki bu savaş-barış diyalektiğinden daha işlevseldir), burada Sun Tzu edimcidir / davranışçıdır, Lao Tzu savaşın zihinde kazanılacağını öngörür. Bu üçlemeni tam açımlanması, 10-15 paragraflık bir metin gerektirir ama bunu geçiyoruz.
Çin 2.000 küsur yıllık meteoroloji, 1.000 küsur yıllık astronomi kayıtlarıyla tarihin en sürekli kültürel örneğidir. Eski Çin, Eski Yunan gibi bir bilim merkeziydi ama eşzamanlı olarak onun kadar gelişkin bir kültür yaratamadı. Eski Yunan’ın yayılımcılığına karşın, Çin’in çağlar boyu işgal eden değil, işgal edilmek istenen uygarlık konumunda olduğunu anımsamak gerek. Yine de, yazısıyla ve diniyle Kore’yi ve Japonya’yı tümüyle etkiledi. Çin tüccarlar tüm Pasifik adalarında ticaret yaptı. Bugün bile oralarda Çinliler hala önemli bir azınlık durumundalar. Ancak ‘insan’ sözcüğünü yalnızca kendi ulusları için kullandılar.
Aristo-Lao Tzu Diyalektik Dilemması
Diyalektik dilemmalar (ikili olumsuz durumlar) şunlar demektir:
Bir: Karşıtlıklar kimi birbiriyle özdeşleşir, kimi birbirinden ayırtsızlaşır, kimi birbirinden uzaklaşır. O nedenle değil sentez, dekadans bile ortada yoktur.
İki: İki sav, çarpışıp birbirini durduran iki top gibi birbirini bloke de edebilir. Bunda kültürlerin saçılımlarının payı yüksektir, yani kültürlerin iç momentumlarının çoğu karşılıklı olarak bir diğeri tarafından soğurulur, geri kalanı da dağılır gider. Örneğin istilacı barbarlar uygar kentliler tarafından uyruklaştırılır, Çin’in Türkler’e kezlerce yaptığı gibi. Eski Yunan ve Pers de birbirini yok etti. Adı bugün bile hala olumsuz anlamda anılan kral Nemrut ikisi arasında bir sentez denedi ama ülkesi kısa sürede çözüldü. Eski Yunan’ın sonunu fatih İskender’in getirmesi de tarihin bir esprisi.
Aristo’ya bakalım: ‘Eski Yunanca-Süryanice-Arapça-Latince’ gibi bir diziyle toplamda 1.500 küsur yılda çok aşamalı olarak (çok ülke gezerek) bugünkü konumuna kültürel olarak evriltilmiştir. Hristiyanlık düşüngüsü tarafından kezlerce lanetlenmiş olmasına karşın, bugün onun belkemiğini oluşturmaktadır. Ayrıca, başyapıtı ‘Metafizik’in ne kadarını onun yazdığı şu an belirsizdir. Adıyla anılan mantık ise, onun tarafından oldukça eksik olarak icat edilmişti.
Lao Tzu’ya bakalım: Aynı biçimde bugün elimizde olan kitabını onun yazıp yazmadığından emin değiliz. Hatta bir ara yaşayıp yaşamadığından bile emin değildik. Kitabı denli, şerhleri de önem taşıyor ki Sun Tzu için de öyle. Asıl önemlisi, Çinliler’in bir davranışı: Çinliler, ölmüş ve yaşayan bütün dillerdeki ‘Tao te Ching’ kitabı çevirilerini yeniden gerisin geri Çinceye çeviriyor ve bunları yeni birer kitap sayıyormuş. Koşut bir örnek: Türkçe’de 5 çeviri var ve biri diğerine hiç mi hiç benzemez. Bu Kuran tefsirinden farklı bir durum. Çince’nin yapısından ileri geldiği öne sürülen, aynı sözcüğün çok simge-anlam taşıyabilmesi nedeniyle sürekli çoğul okuma yapılabilmesi durumu sözkonusu, yani sözcükler yalnızca sözlük anlamlarıyla bile çok anlamlı, yoksa ‘Arapça değil mi, uydur uydur söyle’ durumu ortada yok.
Bunlar eksiklikler. Şimdi de tamamlıkları karşılaştıralım ve karşıtlaştıralım:
Önce özdeşlikler: Bir: Eski Yunan ve Eski Çin; bugün ‘katı, sıvı, gaz, plazma’ olarak telaffuz edilen maddenin temel fazlarını, yine onları temsil edebilecek biçimde ‘toprak, su, hava ve ateş’ olarak ortak biçimde telaffuz etmiştir. İki: Kültürü kültür yapan yazıdır, her ikisi de yazılı kültürlerdi. Üç: İki uygarlığın da yükselişi kendi iç devimselleri denli, dış etkilerle de olmuştur, yoksa bu dönemin ardından her ikisi de aynı kültürlerle inişe geçmese gerekti.
Sonra karşıtlıklar: Bir: Aristo bir göreli dünya fatihinin izinde batıdan doğuya yol alırken, Lao Tzu bir iç savaştan dolayı, doğudan batıya yol almıştır. Öyküsünün sonu hakkında bir rivayet bile yok. İki: Aristo dış-kültür ile ilgilenirken, Lao Tzu iç-zihin ile ilgilenmiştir.
Aristo’ya göre bir insan ya erdemlidir, ya da erdemsizdir. Lao Tzu’ya göre erdem erdemsizliktir. Aristo’nunki analitik diyalektik, Lao Tzu’nunki sentetik diyalektiktir. Aristo’nunki içkin diyalektik, Lao Tzu’nunki aşkın diyalektiktir.
Aristo’nun savı ne demektir? Bir: İki değerli bir mantık sözkonusudur. Ancak bu mantık büyük sayıda önerme dizili akıl yürütmelerde giderek gevşekleşir ve geçersizliğe limitlenir. İki: Diğer bir deyişle Aristo Mantığı, önermelerin içerik büyüklüğü sıfıra limitlenince, yani bilgisayar mantığı gibi geçerlileşir.
Lao Tzu’nun savı ne demektir? Bir: Bir doğruyu ‘-/0/+’ diye bölelim. Eksileri ve artıları logaritmik ölçekle küçültelim. Eşit uzunlukta ama logaritmik skalalı iki doğru parçamız olur. Her ikisini de sıfır noktasından bükerek birer çember yapalım ve üstüste çakıştıralım. Bu durumda birbirinin karşıtı olan artı ve eksi değerler içiçe olacaktır ve şöyle denilebilecektir: “Artı eksidir ve tersi de.” İki: Çok iyi davranma arzusu kişiyi kötülüğe götürebilir ki genelde götürür de. Üç: Erdemsizlik olmasaydı, erdem tanımlanamazdı. Dört: Aristo’nun iki değerliliği geçersizdir. Bir davranış aynı anda bir açıdan iyi, bir açıdan kötü olabilir, yani tutarlılık geçerliliği tümüyle kapsamaz.
Dolayısıyla ikisinin karşıtlıklarının birbiriyle ve gerçek yaşamla örtüşmediği epeyi durum var olabilir. O nedenle Aristo-Lao Tzu sentezi tümel bir çözüm olmayacaktır. Doğu-Batı ikisemine Kuzey-Güney ikiseminin çakılması ama hala sentezin yaratılamaması gibi bir durum sözkonusudur ve olacaktır.
Asıl metafiziği içerik olarak Lao Tzu tasarlamış olmasına karşın, Aristo yalnızca bir önceki kitabı ‘Fizik’ adını taşıdığı için, ‘Metafizik’ kitabına ‘fizik sonrası’ anlamında ‘Metafizik’ demiştir. Lao Tzu’nun kitabının başlığı ise Türkçe’ye ‘Yüce Aklın Erdemi’ ve ‘Yol’ olarak çevrilmiştir. Bugün ‘Taoizm’ dendiğinde, ‘sonsuz yürünen bir yol’ anlaşılmaktadır ki bu tamamen metafizik bir süreçtir. Her ikisinden sonra onlarca metafizik kategori tanımlanmış olduğu için, her ikisi de biricik veya tümel kapsamlı düşüngüler değildir. Felsefe tarihinin gösterdiği budur: Tüm filozoflar mutlak olmak ister ama onu göreli kılacak diğer bir filozof er geç mutlaka çıkar.
GELİŞME
Diyalektik-Poliyalektik Açılımları
Aristo’nun analitik diyalektiğinde, bir şey ya erdemlidir, ya da erdemsizdir. Lao Tzu’nun sentetik diyalektiğinde erdem erdemsizliktir.
Hegel’in (Kant’tan devralınmış) triyadik diyalektiğinde sentez denli, dekadans da bir olursaldır (contingency). Marx’ın diyalektik materyalizminde karşıtlar çelişir, çatışır ve sentezlenir.
Buraya kadar hepsi pozitif diyalektikti.
Adorno’nun negatif diyalektiğinde karşıtlıklar ve çelişkiler birbirine karıştırılmadan birarada tartılır; karşıtlığın iki tarafı diğeri üzerinden dolayımlanmadan, en keskin ucuna doğru sürüklenir.
Buraya kadar hepsi düzüne diyalektikti.
Tersine diyalektikte, karşıtlıklar birbirine yaklaşmaz, mesafeli kalır veya birbirinden uzaklaşır. (Daima savaş olacak değil ya.) Bu tutarlı değil, geçerli bir durumdur. Çokkültürlü toplumlarda, örneğin cumhuriyet dönemindeki Türkiye’de, tüm ayralların birbirine anlayış değil, düşmanlık ve saldırı gösterdiği gözlenir. 1985-2000 arasının en mağdur ayralları sayılan Kürtler’in, bırakın eşcinsellere veya uyuşturucu bağımlılarına karşı, kendi halkından astlarına karşı bile sürekli faşistçe davrandığı bilinir. Keza köylülerin zenginkondulaşması, 1983-1998 arasında diğer gecekonduluların mal varlığını tam bir talan ve yağmaydı. Öyle ki: Anadolu toprağının bu nedenle yüzyıllarca çölleşmesi gündemde.
Buraya kadar hepsi diyalektikti.
Ursula K. Le Guin’in çoğul (üçlü) diyalektiğinde 3 tane karşıt 2’li sav vardır. ‘Mülksüzler’ romanında bunlar çelişir, çatışır ama sentezlenmez. Alana 4. kategori-novum girer ve öykünün sonu boşlukta kalır. O demez ama biz buna ‘triyalektik’ diyebiliriz.
2’den 3’e yol varsa, 3’ten 4’e, 4’tan çoka ve/ya sonsuza da gidebiliriz ya da o yolu tanımlayabiliriz. Konulu tanımlarla, diyalektikten ve 2’den sonrasına ‘poliyalektik’ diyoruz. Tanım gereği, poliyalektikte ‘n x (n-1)’ adet 2’li karşıtlıklar, yani diyalektikler koyabiliriz. Şerh: Bir kategorinin kendisiyle çelişkileri, özdeşlik ilkesinin sorunsalıdır. Diyalektik, Aristo’dan Adorno’ya dek, özdeşlik ilkesini sorgulamaz. Buradaki parçalarda, Adorno’dan sonrasında sorgular ama o başka bir metnin konusu olur.
Artı-ekstra çıkma: Bu karşıtlıklar bir düzlemde 180 derece açılı 2 ışın olarak tanımlıdır. Bunları 90 derece açılı, yani birbirine dik olarak yeniden tanımlarsak ve yeni bir öğeyi alana sokarsak, birbirine karşıt olan 3 adet 2’li yine olur ama bu durum biraz daha farklı bir triyalektik / poliyalektik olacaktır. Birim, ters ve geçersiz işlemler farklı tanımlanacaktır. Karşıtlıklar birbirine tersinmez işlemlerle dönüşebilir olacaktır ki Le Guin bir bakıma bu tür bir triyalektik tasarlamış oldu, çünkü Anarres bir bakıma Urras ile, bir bakıma A-İo ile özdeştir ama hiç biri verili yerzamanda diğerine çevrilemez, başka bir deyişle en keskin devrim bile %o 5-100 tümel değişim demektir.
Buraya kadar düzüne poliyalektikti. Tersine ve negatif poliyalektikler de olabilir. Lao Tzu-Aristo sentezi de bu tür açılımlar içerebilir.
Aristo-Lao Tzu Poliyalektiği
Aristo-Lao Tzu karşıtlığı, Batı-Doğu, Avrupa-Asya karşıtlıkları demekti, hala öyle ve bir süre daha öyle kalacak. Tarihte eşzamanlı olarak bu denli zamansal-mekansal makro ve birbirine karşıt iki kategori kolay kolay çıkmaz. 20. Yüzyıl’daki ABD-SSCB (kapitalizm-sosyalizm), Birinci+İkinci-Üçüncü Dünya karşıtlıkları bundan küçüktü. Eski Yunan ve Eski Çin birbirinden uzaktaydı, tersine poliyalektik buydu. Bugün temastalar ve düzüne poliyalektik sözkonusu.
Diyalektik dilemmaların tersine poliyalektiğinde, iki kategoriyi birbirinden uzakta tutmak evladır ama artık ABD-Çin çatışması nedeniyle düzüne poliyalektik var. ABD Eski Yunan’ın ardılı, Yeni Çin Eski Çin’in ardılı olduğu (ya da öyle saydıkları) için ikisinin savaş alanında, yüzyıllar önce ölmüş iki usta da kitaplarıyla kapışmakta. Diyalektiğin poliyalektik yapıcıları, yani diğer öğeler AB, Hindistan ve Japonya’dır.
Çin dünyanın bir nolu ekonomisi olmakta. Yalnızca 10 yılda uzaya insan yolladı. Yeryüzünün en eski kültürü. Ateist engizisyonun biricik örneği durumunda. Çin yapımı dövüş filmleri ABD ürünü oskar kazandı ve Çinli yönetmenler Holywood’da çok seyredilen filmler yapıyorlar.
ABD dünyanın dört nolu ekonomisi olmakta. Mars’a insan yollayamıyor. Yalnızca 230 yıllık bir kültür. Katolik engizisyona yakın konumda. Şiddet filmleri Çinliler’inkiler yanında çocuk oyuncağı kalıyor ve ABD’li yönetmenler Çin’de film yapmıyor.
ABD Çin’e yenilmeyi hazmedemez, 11 Eylül’ü hazmedemediği gibi. 1997’de eski Yugoslavya savaşlarında Belgrad’daki Çin konsolosluğunu ABD uçakları bombaladı. Çin ABD’nin tüm teknolojik sırlarını çalıp bir de alay etti: Hırsızlar hırsızlıktan yakınıyor. Çin ABD’den daha acımasız, ABD’nin Hitler Almanya’sından daha acımasız olması gibi. Bu savaşın kazananı olmaz.
Dolayısıyla karşılaşma başladı ve çatışma adım adım ilerliyor. Bu durum, kriz zamanlarında dehaların artması ve Aristo’nun Orta Çağ koşullarında tamamlanması gibi, yeni kriz döneminde de yeni bir novum-sentez başlangıcı umduruyor. Aristo-Lao Tzu sentezi, Aristo’nun Avrupa kültürüne yerleşmesi gibi yavaş yavaş ve kesintili ilerleyen global-düşüncesel bir süreç olacak. Yine de, gerçekleştirilmesinin 22. Yüzyıl’ı bulmayacağını rahatça önesürebilirz. O kadar uzarsa tamamlanamaz. O zaman da ‘proto-’ olarak kalır.
Aristo-Lao Tzu Poliyalektiğini Mantık Temelinde Örnekleme
Özdeşlik İlkesi
Aristo Mantığı’na üçüncü şık girince, dördüncü ve ‘n’inci şıklar da girer. Mao’nun 3 dünya teorisinde, 2. Dünya şimdiki AB olarak tanımlanırken, Varşova Paktı olarak da tanımlanabilirdi. 3. Dünya Hindistan tarafından tanımlandığında Çin 3. Dünya iken, Mao öyle söylemese bile 1950’de Çin 4. dünya bile değildi. Bugün ise Çin 1. Dünya’da. Aynı dizide 4. dünya Afrika ülkeleri, 5. dünya küçük ülkeler, 6. dünya ülkesiz halklar, 7. dünya ayrallar olur / olmuştu. Tüm bunlara karşın bu tanımlamada kadın yine yer almamış olurdu.
A ve A’ bütün (tümel / evrensel küme) ediyorsa, La Tzu’da bütün ikiye ve kendi içine katlanmış olur. Burada novum olmaz. Sentez de olmayabilir, olursa da başka yoldan olur. Bir de bir düzlemdeki bir çembersel ötelemenin / evirtimin çemberin içinde başka, dışında başka işlediğini de hesaba katmak gerekli, bunun mantıksal versiyonunu tasarlamak uygun.
Bütün-Parça İlintisi
Bütünün parçalarının toplamına eşit olduğu durumun dışında, küçük ve büyük artı farklı olduğu durumlar da eklenebilir. Sentez daha çok farklılık olarak düşünebilir. Biyolojideki mutasyon da mantıksal bir farklılıktır, bir parçadaki özdeşlik ilkesi bozulunca sonuç tümden farklı ve henüz tanımlanmamış olabilir.
Neden-Sonuç İlintisi
Birebir neden-sonuç ilintisinin yerine, 15 doğrusal olmayan zaman ve 14 birebir olmayan neden-sonuç ilintisi tanımlanabilir (bakınız: ‘Doğrusal Olmayan Zamanlarda Neden-Sonuç İlintileri’ metni). Doğrusal olmayan zaman heterojen, süreksiz, tersinir ve çoklu artı (doğrusal zamanlarla da) bunun ikili, üçlü, dörtlü kombinasyonları olabilir. Birebir olmayan neden-sonuç ilintisi, sıfır, epsilon, bir, iki, çok olarak ‘n-e-n’ kombinasyonuyla tanımlanabilir. Ortaya çıkan kalabalık permütasyonlardan birkaçı ileride sentezin geleneği kılınacak.
Proto-Sentez Süreçleri
Proto-sentez, çünkü sonuç kesin kalmayacak ve tama hemen yükseltgenmeyecek. Felsefi bir dene-yanıl / yap-boz sözkonusu. Sentez, çünkü bunu olanaklı kılacak koşullar giderek daha çok oluşmakta. 2.500 yıllık kültürel saçılım lifleri şimdilerde üstüste odaklanıyor ve içiçe geçiyor. (Saçılım lifleriyle kültürel neden-sonuç ilintileri akışında oluşan ve ileride paradigmaları oluşturabilecek ön ve alt paradigmalar kastediliyor.) Bu; metafizik-fizik (bilim), diyalektik-poliyalektik, Doğu-Batı, savaş-barış (proto-)sentezleri de demek olabilir. Bu (proto-)sentezi Çince(ler)’deki Arito’nun ‘Metafizik’ çevirileri etkileyebilir. Kimbilir, belki de etkiledi bile. Çin felsefesiyle İslam felsefesini eşleştiren bir Japon yazar okuduğuma göre, bu da pekala mümkün.
Metafizik-bilim sentezi şu demek olabilir: Öncelikle, uzmanlık-disiplinlerarasılık / çokdisiplinlilik sentezi.
Bir uzman hiçbirşey hakkında herşey bilendir. Bir disiplinlerarası / çokdisiplinli herşey hakkında hiçbirşey bilendir. (Ara katkı önerme: Bilinenleri bilmeyen biri bilinmeyenlerin bilinemeyeceğini bilemez.) Çinliler ise bilme hakkında şöyle söylerler: Bilmeyip bilmediğini bilmeyenden sakının. Bilmeyip de bilmediğini bilene öğretin. Bilip de bildiğini bilmeyeni destekleyin. Bilip de bildiğini bilene karışmayın. Bilgi Çağı’na girdiğimiz kesin. 20. Yüzyıl tüm geçmişin katları düzeyinde bilgi üretti. 21. Yüzyıl bunu üssel olarak aşabilir. Gereksinim duyduğumuz düşünce aracı, yeni bilgilerden çok, bilgisel bir kavramsal çerçeve ki 26 olası Aristo-değil Mantığı Lao Tzu negasyonları sentezletebilir.
Diyalektik-poliyalektik sentezi, Aristo ve Lao Tzu adlarını birarada telaffuz ettiğimiz an kendiliğinden sözkonusu olur. Bu süreç, ‘Diyalektik-Poliyalektik Açılımları’ bölümünde açımlandı. Dizilerin tümlev aracılığıyla bir fonksiyonun alanını verebilmesi gibi, bu sentez düşüngülerin limitsel kaplamlarını ve kapsamlarını panoramalayabilir. Yeni ürün, düşüngülüre ikili değil, çoklu doğru qarçaları olarak geometreliyebilir.
Doğu-Batı sentezi, Hristiyan ABD’nin hatası nedeniyle 100 yıllığına imkansızlaştı. Bu yüzyıl aynı zamanda gıda, enerji, çevre ve nüfus krizleri de demek. İnsan türü bitmez ama gerçek bir nüfussal azalma yaşayabilir. Dünyanın en büyük iki dini birbirine yeniden silah çekmiş durumda. Bu da sonul çözümün icadını geciktirecek ama tarih çok sabırlıdır.
Savaş-barış sentezi en zor alan. Daha önce topyekun ve imhasal savaş tanımlanmıştı ama gerçek anlamıyla kanıtlanmamıştı. 11 Eylül 2001 bunu kanıtladı ve Sun Tzu’ya artı Büyük İskender’e şerh yazdı. Sivillerin savaştan masum ve masun olmadığını, burjuva barışının dünyanın yarısından çoğu için savaştan daha ölümcül olduğunu da biliyorduk. Bilmediğimiz, çok çok büyük bir yıkımın çok çok ucuza mal edilebileceğiydi: 1 milyon ölü ve 100.000 dolar ama yalnızca 1 saat, İskender gibi yollarda ölmek gerekmiyor artık. Keza, ABD’nin topraklarında ilk kez vurulması muazzamdı. Sonuçta, nasıl ki artık herkeste atom bombası olduğu için kullanılamayacaklarsa, Yanki kültürünün çok yücelttiği bireysellik biçiminde, tek bir kişi 1 milyon ölülük bir intikam alabilecek duruma geldi ama yapılmayabilir. Bunun uzaya yolculuğun resmi ve devletsel çabaların dışında, binde bir maliyetlerle becerilmesi de raslantı değil: Duvar yıkılıyor ve yarının ışığı bir kez daha doğudan geliyor. O ışık hidrojen bombasının ışığı da olabilir, yeni bir yolun ışığı da.
SONUÇ
Binlerce yıllık zihinsel-kültürel yoğunlaşmalar yaratmak düşünce tarihinde pek sık raslanır durumlardan değil. O nedenle referans alınabilecek usta beyin yok. Tüm ilklerin belirsizlik taşıması ve söylem titrekliği gibi sorunlar bu metin okunurken dikkate alınmalı.
Açıklamalar
Tarihi 5.000 yıllık bir bütün olarak gören anlayışlar var. Sonuçta ‘tarih’ dediğimizde anladığımız şeyde yazı, kent, din, savaş ve ticaret hep vardı; ancak uzay kentlerinde bunlar olmayabilir. İrdeleme için aldığımız dönem ölçeği, varsayım aldığımız ölçütler de demektir kendiliğinden:
Fernand Braudel 1500-1750 arasını da, 1750-2000 arası kapitalizme katarken, emperyalizm zaten kapitalist döneme ait değildi ve sömürgecilik sanayileşmeden büyük bir ekonomik / kapital büyüme getirmişti. Böyle yaptığımızda devrimin neden İngiltere’de olmadığı kolayca anlaşılabiliyor, çünkü İngiltere İspanya’yı 1600’de yendi, ABD İngiltere’yi 2000’de yendi.
Avrupa’nın dünyaya yayılışının başlangıcı, bugünkü İsrail’i kuracak olanların Musevi atalarını İslam’ın Hristiyanlık’ın elinden kurtarışı, Hristiyanlık’ın İslam’a yenilişinin simgesi olan İstanbul’un yitirilmesi ve Hristiyanlık’ın İslam’ı yenişinin simgesi olan İspanya’nın yeniden fethi ile eşzamanlıdır.
İslam ve Hristiyan Dünyası, 1350 yıldır burun buruna. İspanya’dan Nijer-Nijerya üzerinden geçen bir çizgiyle taa Kamçatka’ya dek bir fay hattı sözkonusu. İslam 700-1500 arasında İspanya’daydı, Hristiyanlık 1950’den beridir Kore’de, Nijer-Nijerya 250 yıldır din savaşları yaşıyor.
Avrupa’nın 1500-2000 arasındaki, yayılmacılığı 1000-1500 arasındaki istila ve Orta Çağ dönemleri nedeniyledir ki aynı dönemde 4 engizisyon sözkonusudur. Bu 500 yıl boyunca Asya halkları Avrupa halklarını gerçekten mahfetti.
Bütün büyük yayılmacılar 500 yılda ortalama 100 küsurar savaş çıkardı ve Avrupa’nın haritası 1.000 küsur yıldır kabaca aynı ve ne AB, ne de BM üyesi olan İsviçre 500 yıldır savaşmıyor ve Avrupa’nın ta merkezinde.
250 yıllık 1. Sanayileşme ve 50 yıldır kırıntıları oluşturulan ve 2250’de tamamlanacak olan 2. Sanayileşme (robot, bilgisayar, internet, uzay), ileride birarada 500 yıllık bir ‘Sanayileşme’ olarak tanımlanacak.
Yani: Büyük zamanlı ölçeklerde tarihsel olgu örüntüleri gerçekten anlamlıdır. Örnekse, 11 Eylül 2001’den beridir AB, artık tarihin ekseninden çıkmaya başladı ve Çin işin içine girmeye başladı.
Tarihte kimi bazı sentezler oluşur. Bilimsel paradigma sıçramaları bunlardan birisidir. Aristo-Euclid-Newton dikmesi mekan-zamansal bir örnektir. Sentezler her zaman olumlu sonuç vermeyebilir. Einstein-Planck-Heisenberg triyalektik trilemması bunlardan birisidir, geçmiş ve gelecek yüz yılar için ışık hızından hızlı yolculuğu engelleyen bir paradigmatik kritik eşiktir.
Tarih başka türlü 5.000 yıllık olarak da düşünülebilir: Geriye doğru Aristo-Lao Tzu zamanına dek 2.500 yıllık, geleceğe doğru 2.500 yıllık ve 4500’e doğru olmak üzere, iki parçanın toplamı olarak. Bir de onu irdeleyelim.
Çıkış
· Bir metnin yazılması zihin-kültür çakışımı istiyor, Aristo’nun Heraklit’ten beriki öncülleri ve sitelerin boş gezen düşünürü beslemesinin ‘Metafizik’i yazdırması gibi. Bu metin yazılmayı 18 yıl bekledi. Bir felsefe metnini yazmak dansetmek denli zor. Düşüncenin koreografisini adım adım tasarlıyorsun ve zihnini zorlarsan kol bacak gibi beyin de kırılabiliyor. Bu zihinsel uygunluk, kültürel ve tarihsel uygunluk ise şöyle:
· Tarih 2.500 yıllık bir odaklanma ve sentezlenme dönemine girdi. Bu sürece dahil olmayan öğeler var. Onlar, tarihte engizisyonlar, fetretler, orta çağlar, gübrelenmeler, fermentasyonlar, harmanlanmalar ve melezlenmeler yaratacak. Novumlar, yani felsefi açıdan yeni ve farklı düşünceler hep bu süreçlerin oluştuğu yerzamanlarda ortaya çıkıyor.
· Aristo-Lao Tzu dikmesi büyük sayılar kuramına uyuyor. Onların örüntüsü bir 10.000 yıl daha belirgin kalır. Ne zaman ki dünya dışı uygarlık dünya içi uygarlığı geçer, o zaman onlar da devredışı ve geçersiz kalacaktır. Aristo’nun dünya dışına yolculuğu düşünmemiş olması çok üzücü.
· Aristo-Lao Tzu ikisemi, ilkede ateizmi imler. Bunun nedeni, Aristo’nun geleneğini sürdürtdüğü üç tek tanrılı dinin kendiliğinden engizisyonu ve Lao Tzu’nun geleneğini yarattığı dünyanın kendiliğinden tanrısızlığıdır (Uzakdoğu Asya dinleri tam anlamıyla atesit sayılmazlar). Ateizm-teizm arasındaki salınım binlerce yıl daha sürecek. O nedenle Arist-Lao Tzu sentezi konusunu aşar ve uzaycılıkta bile sürer ama dünyadakinden oldukça farklı biçimde.
· Yine de 250 yıl sonra gibi, odaklanma yeni bir saçılıma dönüşecek. Düşünce momentleri bunu gerektirir yönde imler veriyor. Bu çözülme ve yoğunlaşma bir kaç kez yinelenir ki bu da bir kaç bin yıl alır. Sorun, geçmişteki ve gelecekteki odaklanmaları bir zihinde birleştirmeyi mümkün kılmak. Gelecekbilim tam bilimleştirilince bu da mümkün olacak.
· Biyografi-zihnime katlanıp sığdırılabilen kategoriler şimdilik bunlar. Ölmeden önce muhakkak bir iki düşüngü momenti daha ekleyeceğim. Örneğin, iki 5.000 yıllık tarihsel anlayış sentezlenip, 7.500 yıllık bir artı-değer kategori bulunabilir. Ancak önümüzdeki 2.500 yıl için yaratılmış uzaycılık dikmesi bu görüşü yaratılmadan epeyi çürütmüş durumda.
· ABD’li bir Aristo düşünemiyorum, ondan önce de ABD’li bir felsefeci düşünemiyorum. AB’li bir Aristo zor olur ama pekala olabilir. Tüm bilimkurgu roman yazarları Aristo olabilirlerdi ama onlar masif metinli felsefe yerine, seyreltik kurmaca anlatıyı yeğlediler. Bir tek felsefeci bilimkurgu yazarı olmaması da ayrıca ilginç, metinlerindeki felsefe oranı % 10’u ancak bulur ki bu da polisiye romandaki kadar demek.
· Şimdiki Çin’den ikinci bir Lao Tzu gerçekten bekleyemiyorum. Şimdiki Japonya’dan umabilirim, modern dansları ‘buto’ bitmiş olsa bile. Vietnamlı Hristiyan film yönetmeni Tsui Hark isteseydi bir çeşit Lao Tzu olabilirdi, çok yaklaştı, teğet ıskaladı.
· Kadın Aristo - kadın Lao Tzu olsaydı, sentez olasılığı bile olmazdı. Kadınlar kendilerini henüz tarihe sokamadılar, erkeklerin onları sokmasının da bir anlamı olmaz.
· Ölümsüzlüğün çözümü, yeni bir Aristo’nun ve Lao Tzu’nun çıkma olasılığını giderek azaltacak.
· Bu metnin geometrisi / grafı, üstüste binmiş iki sinüs eğrisi olarak tasarlanabilir, sinüslerin kesişim noktası ‘odaklanma süresi ve mekanı’ dediğim 50 yıllık zaman ve 3-5 ülkelik bölgedir. Eğer sentez tamamlanmışsa, bu metnin geometrisi Verhulst saçılımı olur. O zaman bu metin ve ötesi artık geçersizdir.
Novum
Çıkış bölümü genelde metinlerin son bölümü olur. Ancak bu metin, yazılışı gereği kendisinden fazla / aşkın (A>A) bir şey. Novum bölümü, o ötelemelerin bir derlemesi.
Mantıksal
“Bütün insanlar ölümlüdür. Sokrat bir insandır. Sokrat ölümlüdür. Kafa nakli yapılmış bazı klonları hariç.” → ‘A = A + ε’
ve/ya:
“Düşünüyorum, öyleyse varım. Varım, öyleyse yaşıyorum. Yaşıyorum, öyleyse öleceğim. Öleceğim, öyleyse yokum.” → ‘A = - A’
Geometrik
Aristo, eşmerkezli ve düzgün içiçe iki karedir. İç-küçük kare gridir. Aradaki bölge, dikey veya yatay olarak ikiye bölünmüştür, biri siyah ve biri beyazdır. Bu çizim; mantıksal olarak siyahta ‘SeP’, beyazda ‘SaP’, gride ‘Sip’ ve SoP’ demektir ya da başka bir deyişle siyah ‘hiçbir’, gri ‘bazı’, beyaz ‘tüm’ demektir..
Lao Tzu, Yin Yang’dır, yani bir çember merkezinden geçen, birbirine ters yönde çizilmiş ve kendisininkinin yarısı çaplı iki yarı çemberle ikiye bölünür. Dairenin yarısı siyah, yarısı beyazdır. Kurbağa yavrusuna benzeyen alanların siyah olanında beyaz, beyaz olanında siyah birer göz vardır. Bu çizim; mantıksal olarak ‘erdem erdemsizliktir’ değil, ‘erdem ve erdemsizlik içiçedir’ ve hatta ‘birinde diğeri küçük, diğeri birinde küçük olarak içiçedir’ demektir.
Proto-sentez, bir piramit oluşturacak biçimde dizilmiş küçük düzgün dörtyüzlü piramitlerdir. Eğer işlemi ‘n’ kere yinelersek, toplam piramit sayısı (1+ 2(2) + 3(2) + ... + n (2))’dır, yani ‘n’ye dek sayıların karelerin toplamıdır. Görüntü eşkenar üçgener benekli bir düzgün dörtyüzlüdür. Boşluklar beyaz, doluluklar siyahtır. Ancak, her siyah parça beyaz-gri-siyah arasında zaman içinde serbest ve düzensiz renk geçişimleri yapar. Yani, biçimin görüntüsü değişmez ama rengi belirsizdir.
Fizik
Planck’a inat parçanın bütünden büyük olduğu (10 üzeri eksi 18 santimetreden küçük ölçeklerin 10 üzeri 18 santim ölçekleri belirleyebildiği), doğrusal-dışı (tersinir, heterojen, süreksiz, çoklu) zamanlı, Ω’sının zaman içinde değişebildiği ve insan (ve post-n-insan) tarafından değiştirilebildiği, yani geleceği kesin olmayan bir evren modelidir.
Novum-Sentez
Mantık-geometri-fizik eşlenikliği, Aristo-Euclid-Newton’da olduğu gibi bu kez olmayacak. Aristo-dışı mantıklar hala yok. Euclid-dışı geometriler çok ama yenileri de yaratılacak. Newton-dışı fizikte iki makro kategori olan Einstein-Planck fiziği eşlenikliği yok. Aristo-dışı mantıklardan birinin Einstein-Planck sentezi değil, çifte negasyonu yapması daha evla görünüyor. Euclid-dışı geometrilerden topolojinin matematiğe (aritmetik, geometri, mantık, cebir, analiz dışında) yeni bir dal novumlaması mümkün. Bu iki önerme-durum dolayısıyla, novum-sentezler kırıntılar olarak yaratılacak ve bu da tarihte yeni boşluk dönemleri demek olacak.
(Ekim 2004)
İyalektik ve Kompleks Poliyalektik
reha-ulku 29.10.2009 18:30:39 |
Önnot Bu metin, ‘Diyalektik-Poliyalektik Açılımları’ metninin bittiği yerden devamıdır ama ana metinden ayrı bir söylem düzlemindedir. Giriş Bir tezi / kategoriyi kendisine 1 kez eklersek, 2 katını elde ederiz. Bir tezi kendisine kendi kez eklersek, karesini almış oluruz. Reel birim bir kategorinin karesi yine birdir, yani kendisidir. ‘Kare kök eksi bir’ demek olan ‘i’nin karesi ise eksi birdir, dolayısıyla iyalektikte bir tezi kendisine kendi kez eklersek, karşıtını elde ederiz. Bu durum, (A + A’ = E), yani ‘bir tezin karşıtıyla kendisinin birleşimi tümel kümedir’ durumunu önesüren Aristo’nun analitik diyalektiğini değiller, (A = A’) durumunu önesüren Lao Tzu’nun sentetik diyalektiğine bir tao daha ekler. Artı: İyalektikte tek bükümlü bir Möbiüs şeridindeki gibi yol alırız, yani bir tur yol almak ters yöne varmak demek olur. Söylemsel mantık-geometri-fizik eşlenikliği bakış açısıyla, fizikte bunun karşılığı ‘spin 2’dir, yani bir nesne 2 turdan sonra başlangıç durumuna gelir. Ek: ‘Spin 0’ nolektik alanına bir örnek sağlar ama henüz onu tasarlayamıyoruz. Bu durumda, gerçek ve sanal sayılardan oluşan karmaşık sayılar (z = a + ib) gibi, reel ve imajiner tezlerden / kategorilerden oluşan monolektiklerden ve diyalektiklerden oluşan kompleks poliyalektiklerin başlangıcını tasarlamış oluruz. Analitik ve sentetik, pozitif ve negatif, düzüne ve tersine reel poliyalektikler olabildiği gibi; analitik ve sentetik, pozitif ve negatif, düzüne ve tersine imajiner artı kompleks poliyalektikler de olabilir. Böylelikle kompleks poliyalektikleri geliştirmiş oluruz. Buraya kadar hala poliyalektiğin aritmetiğindeyiz. Bundan sonra poliyalektiğin cebri, kalkulusu (‘analitik diyalektik’ ile karıştırmamak için ‘analiz’ denmiyor) ve topolojisi tasarlanabilir ki bu da ileri kompleks poliyalektik olur. Sonuncusu (topolojisi), politezli durumların etkileşimine ve akışkanlar devimseline modeller getirebilir ve tarihe uygulanabilecek, gerçeği benzetişime şimdilik en yakın mantıksal model olur. Açılım Kişilik bir kategoridir. İlk tanımıyla duygulardan ve davranışlardan oluşur. Bilisel-bilişsel kategori eklenirse, düşünce ve davranışsızlık durumuna, yani 2 değillemeye varırız. Bu durum şöyle açıklanabilir: Sevginin karşıtı nefret değil, acıdır. Acının karşıtı nefret veya sevgi değil bilgidir. Bu durumda bilgi (düşünce) kendisi üzerinden geçilerek (‘yaşayarak’ da diyebiliriz) sevgiye (duyguya) 2 kez karşıt olmaktadır. Bu durumda düşünce, reel sayılan duyguya bakılırak sanal, duygu da reel sayıldığında düşünceye bakılarak sanal kabul edilebilir. Birinci sanallık, normallik tarafından ‘delilik’ sayılıp, zihne epeyi zulüm etme düzeyinde çıkarsama davranış demektir. Kimlik de bir kategoridir. Rollerin ve statülerin toplamından oluşur. Bu pozisyondur. Negasyon bunları kendi tanım kümeleri üzerinden geçerek değiller. Kimliksizlik; resmi eğitim, mesai ve emeklilikten oluşan bir birleşim empoze eden standart biyografilerin tersine; okuldışı eğitim, mesaisizlik, asla emekli olmama gibi astandart nekrografiler yaşamak demektir. Entelejensiyalık kimliksel bir statüdür ve statik bir pozisyondur, diğer iktidar seçkinlerine (ordu, işadamı, siyasetçi, medyatör) bağlanır. Entellektüellik dinamiktir ve negasyondur, bunlardan çözülür, uzaklaşır, ayrılır, kopar. Bu durumda entellektüel, reel konum sayılan entelejansiyaya bakarak sanal ve diğerinin karşıtı bir tez-kategori, entelejensiya da entellektüele bakarak sanal ve diğerinin karşıtı bir tez-kategori olur. Gerçek yaşamda da, tıpkı matematikte kompleks sayıların gerçek ve sanal bileşenleri olması gibi, entellektüel ve entelejensiya toplam bir denklemde biraraya gelir. Diğer iktidar seçkinlerininkiler de katılarak, bu denklemlerin cebri, kalkulusu ve topolojisi tasarlanabilir. Bunun dışında ‘normal-deli’ çatışması gibi, ‘entellektüel-entelejensiya’ çatışmasının da gerçek yaşamda hayli sert yaşandığını belirtmek gerek. Yani çatışma kuramsal olduğu denli, edimseldir de. İki kategori arasındaki savaşlar ve barışlar herhangi bir yerzamandaki düşünce azınlıklarının praksis haritasını çizer. İyalektik-Poliyalektik Açılımları Kompleks bir iyalektik-poliyalektik açılımında tezler ve antitezler, tam olmayan (hatta henüz tanımlanmamış veya boş küme) kategoriler ve karşıtlıklarına kendiliğinden varabilen altbütünler dizisi olarak tasarlanabilir. Tarihte sıkça görülen, hesaba katılmayan yeni etkenlerin / değişkenlerin denkleme (= kültüre) girmesi ve tezlerin kendi antitezlerini üretmesi ancak böylesi bir açılımda mümkün olacaktır. Örnekseme: Bir: ABD’nin kendi tezi olmayan bir biçimde aile kurumunu tasfiyesi, şöyle açımlanabilir: ABD liberalizmi, paraseverliğini aile kurumunun sağ kalamayacağı (özgürlüğün tanımının bile boş küme olduğu) bir kinizme taşıdı, bu kinizm de aile kurumunun yanısıra pek çok normatifliği yıktı, anımsayalım: artık eşcinseller çocuk sahibi olmakta veya isteyen sağır çocuk doğurabilmekte. Burada devreye giren yeni etken, özgürlüğün dekadant yanı. İki: Keza, İngiltere’nin ve Osmanlı’nın uymayıp ihlal ettiği ve sonlarını getiren ‘yönetemeyeceğin denli genişleme’ ilkesini, ABD ‘2 cephede savaş’ veya ‘askeri strateji 2000’ tezleri ile ihlal etti ve yıkılacak ama bu 2100’de de gerçekleşebilir 2150’de de, 11 Eylül 2001 ilk kanıtı verdi. Burada devreye giren yeni etken ‘Davut’un Golyat’ı yenebilmesi’ türünden bir çığ etkisi. Daha önce kimse ABD’ye kafa tutmaya cesaret edemiyordu, şimdi herkes cesaret ediyor. Sonucu er veya geç birisi alacak. Kompleks sayıların grafiği benzeri reel denklemerden farklı örüntüler çizer. Örneğin, sürekli grafik veren reel denklemlerden farklı olarak kompleks bir fonksiyonun denklemi, limitte belirli yerlerde yoğunlaşan süreksiz bölgeleri noktalayarak çizer ki bu herhangi bir kültürel moddan bir diğerine geçişte çokça görülür: Bir önceki giderek zayıflayan bir biçimde süreksizleşirken, yenisi giderek güçlenen bir biçimde süreklileşir. Alfabenin bulunması ile yerleşmesi, buhar makinasının icadı ile yaygınlaşması arasında geçen süreler ve bunların kültürel oluşumları benzer örüntüler çizer. Bu örüntü, suda ters yöne yol alan ve farklı dalga uzunluğundaki artı farklı frekanstaki iki dalga kümesinin girişim saçaklarına benzer: Belli bölgelerde bir süre için yalnızca salınım vardır, ondan sonra yeni oluşum belirginleşir. Tarihin tekerrür ettiği tezinin burada irdelenmesi uygun kaçar: Bir kompleks sayılar kümesi olan ‘Mandelbrot Kümesi’nde en makro form en mikro formlarda da benzer biçimde yinelenir ama ayrıntılarda farklıdır ve aralarda yine benzer formların ölçeğinde ana forma hiç mi hiç benzemeyen oluşumlar izlenir. O nedenle, tarihte de tekerrürler ve beş benzemezlikler yanyana / dipdibe gözlenir. Örnekse, kent oluşumu 12.000 yıldır bütün kültürlerde üç aşağı beş yukarı benzer biçimlerde var ama 20. Yüzyıl’ın 10 milyondan kalabalık büyükkent oluşumunun bazı özellikleri henüz biricik durumda, örnekse nüfus yoğunluğu yüzünden kültürel etkileşimi tüm dünya yüzündeki yoğunluğu bir kilometre kareye sığdırarak traihsel bir başkalaşım yaratmıştır. İleride bunlar 100 milyonluk veya 1 milyarlık oluşumlara da gidebilir, gitmeyebilir de, çünkü bu büyükkent oluşumlarındaki etkileşimler insan türünün sonunu hazırlayabilir. 2000’in 10 milyondan kalabalık 15 kentinin yeni Einstein’lar yaratıp yaratmayacağı 2050’de belli olmuş olacak ama yeni Frankenstein’lar ve Hitler’ler yarattığı çoktan kanıtlandı bile. Çıkış Buradan çıkış yaparsak, tarihin aritmetiğinden çıkıp, cebri, kalkulusu ve topolojisi alanına girmiş oluruz. O metinler de yazılmış durumda. Yalnızca, söylemsel çeviri için bir arayüz-bağlantı metni gerekli. Artı, 1’er sayfalık dizi 10’ar sayfaya seyreltilmek ve çözünürlüğü büyütülmek durumunda. Artı, metinlerin sonlarına reel ve kompleks poliyalektik örneklemeler eklenmek durumunda. Yalnızca giriş tümcelerini verelim: Cebir: Cebir, sayılardan denklemlere (parametrelere / değişkenlere) geçiş olduğuna göre, tarihin cebri herhangi bir demografik veri tabanını (örneğin nüfus artışlarını) grafikleyip tümevarımla denklemlemektir. Kalkulus: Tarihin kalkulusu, türevin ve tümlevin eldeki bu denklemlere uygulanması demek olacaktır. İrdeleme, türevle eğilimleri (örneğin nüfus artışlarını) ve tümlevle panoramaları (örneğin yaşamış tüm insanların sayısını) verecektir. Topoloji: Tarihin topolojisinde, halka bir şamandıra ve kulplu bir fincanın birbirine olduğu gibi, tüm kent oluşumları da birbirine topolojik olarak eşdeğer yüzeylerdir; çünkü sözü geçen cisimler kauçuktan yapılırsa, iki biçim kopmadan veya yırtılmadan birinden diğerine dönüştürülebilir, kentler de bir formdan bir forma (çoğunluk) parçalanmaksızın geçmişlerdir, buna en iyi örnek İstanbul’un son 100 yıllık tarihçesidir, proto-feodalden bilgi toplumuna 3-5 aşama. |