SALAKLIKLA HAİNLİK ARASINDAKİ İNCE ÇİZGİ
Anayasa profesörü Mümtaz Soysal hocanın veciz bir sözü vardır: “Salaklıkla hainlik arasındaki çizgi çok ince bir çizgidir ve o çizgi üzerinde dolaşanlardan söz ederken, ‘hangi akla hizmet ettiği belli’ deriz.” İlginçtir tıpkı 1980 öncesi gibi “cin olmadan adam çarpan”lar sadece dergi sayfalarında değil, internet çöplüğünde-bataklığında da cirit atıyor. Daha Marx-Engels’in 100 ciltlik Seçme Eserlerini Türkçeye tercüme edememiş bir siyasal hareket adına etraf ahkam kesenlerle dolu. Geçen gün e-posta kutuma mikro-Kürt milliyetçiliğini Lenin’e dayandırmak isteyen bir “solcu”nun Lenin’e ait 1920’lerden kalma malum UKKTH üzerine yazısı düştü. Ama 2010 yılındaki trajik-komediyi açıklayan tek bir cümle var ki şöyle yazmış büyük devrimci: "Zorunlu bir resmi dil ne demektir? Pratikte bu, Rusya nüfusunun azınlığını (lütfen, buraya dikkat! h.ö.) oluşturan Büyük Rusların dilinin, Rusya'nın tüm diğer nüfusuna dayatılması demektir."(Lenin) Şimdi soruyorum bre okuduğunu anlamaz salak; Türkler Anadolu'da AZINLIK mıdır? Alman-Türk-Kürt işbirliği ile kılıçtan geçirilen Ermeniler ve bir zamanlar çoğunluk olan Rumlar şimdi azınlık kalmış mıdır? Anadolu'da kesif Müslümanlaşma XVIII. yüzyılın başına rastlar, Anadolu'nun Hıristiyan halkı gerileme dönemine giren imparatorluğun ağır Osmanlı vergilerinden kurtulmak için önce görünüşte sonradan asimile olarak tamamen Müslüman olmuşlardır. Kürtlerin kitle olarak Anadolu'da (Kuzey Mezopotamya’da) göçerlikten yerleşikliğe geçişi ise XIX. yüzyılın sonlarına sarkar- o da kitlesel değil bazı aşiretlerin derebeyleri. Önceki yüzyıllarda ise Türkmen, Özbek, Kırgız, Peçenek, Kıpçak vbgb. Türkik göçebe etnik topluluklar daha yoğun Anadolu'nun Doğusuna ve Güneyine(doğusuna) göç etmişlerdir. İlginçtir ki bu boylar, kabileler ilk yüzyıllarda Hıristiyanlığın Ortodox ve Gregoryan mezhebini kabullenerek hem Rumlaşmışlar hem de Ermenileşmişlerdir (Bu kesim sonradan Alevi topluluklara katılmıştır). Göçebelikten yerleşikliğe –yani kentleşmeye/medeniyete- geçişte insan toplulukları Devlet (Arapçadan anlamı “delüt” yani saltanat. Batıdaki "state"in türkçe karşılığı yoktur. "statüko" denebilir asıl sözlük olarak "durum" karşılığıdır ama özel tanımlaması yapılmamıştır. Bu bile Türkiye'nin resmi lisanının bile daha “demokratik” yapısının oluşmadığını gösteren özgün bir kanıttır) yönetiminin egemen etno-ideolojik yapısına göre yerleşik kültürler içinde asimile olur- tabiî ki asıl belirleyici olan iktisadi alt yapıda üretim güçlerinin ilişkisidir. Buna karşın göçebe toplumlar, yüzyıllarca etno-folklorik yapılarını korurlar. Gerek Osmanlı, gerek Çarlık Rusyası Doğu Anadolu belgelerine baş vurulduğunda Kürtler hakkında kullanılan sosyolojik tanımlamalar tastamam göçebe doğu toplumlarına özgün vurgulardır. Sözün özü Lenin'in Rusyası ile Türkiye'nin Anadolusu apayrı sosyolojik özellikler gösterir. (Çarlık Rusyası daha 1850’lerde Toprak Reformunu başardığı halde daha T.C bile bu işi savsaklamıştır!) Ayrıca, Marx'ın üstüne basa basa yazdığı gibi "milli mesele" (veya UKKTH) LİBERAL bir ilkedir. Ne ki konunun gerçek uzmanı Avrupalı marxistler UKKTH'nın Rusya çizgisini tanımlarken "Wilson-Lenin" çizgisi tanımını kullanırlar ki tamamen doğrudur. XXI. yüzyılda tekelci kapitalizmin universal kozmopolit küresel boyutlarında Globalizmin iktisadi IV. Bunalım Dönemi'ne girdiği bir süreçte ENTERNASYONALİZM yerine hala Rosa Luxemburg'un deyimi ile "mezarlarından çıkartılmış ölü kadavraları" olan mikro-milliyetçiliklerin "ulus" olma halisilasyonlarını öne sürenler apaçık bir biçimde yerel ve evrensel tüm proletaryanın ve onun iktidarının baş düşmanlarıdırlar. Daha "Gotha ve Erfurt Programlarının Eleştirisi" kitaplarını kaleme alırken "HALKLARIN KARDEŞLİĞİ" sloganını gerici ve liberal olarak mahkûm eden MARX ve ENGELS, 1848-KOMÜNİST MANİFESTO'yu anımsatarak, sosyal-demokratların programlarında "BÜTÜN ÜLKELERİN PROLETERLERİ BİRLİĞİ" ve "YOLDAŞLIĞI" yerine küçük burjuva liberal sloganları kullanmalarını ağır bir biçimde eleştirmişlerdir. Marx-Engels'in İLKE yapıtları yerine, 1947'de CIA tarafından organize edilmiş kibernetik SOLCU-Troçkist-Maoist terminolojiye bağımlı kalanlar sonuçta ülke proletaryası yerine yerel feodal toprak ağalarının burjuvalaşma krizi olan sosyal-milliyetçi liberal ilkelere yönelmeleri sadece cehaletin utancıdır veya kısaca salaklıklarının. Şunu daima şiar edinmişiktir ki “Tek Yol Kesintisiz Devrim”dir. Gerisi yeniden(neo) mandater, yeniden(neo) faşist yeni-liberal ideolojilerin "renkli" savunularıdır. Bunun için; Yaşasın dünya proleter devrimcilerinin yoldaşlığı, kahrolsun liberal palavralar...
Halid Özkul
15.10.10
15.10.10