Atatürk Sofraları
Çankaya köşkünde Sayın 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün girişimleri ile 1924-1937 arası Kemal Atatürk tarafından uygulanan yemek sofrası sohbetleri tekrar canlandırıldı.
Aslında bu gelenek millî öndere özgü bir davranış değildi. Çünkü toplu yemek yeme insanlığın ilk toplumsallaşmasının başladığı andan beri ortak üretimin ortak paylaşılması olarak vardı. Emeği kutsadığı için kutsaldı. Sınıflı toplumlara geçişle bu toplu yemek yeme geleneği iktidar sahiplerine kadar daralmış oldu. Yahudilerin bir mezhebinden türemiş olan ilk Hıristiyanlar toplu yemeği 'Tanrı' katında kutsamışlardı. Çünkü pagan toplumda da egemen sınıfın ilâhları tarafından mitolojik olarak kutsanmıştı. Bu toplu yemeklerde doğal olarak politika konuşulurdu.
Atatürk'ün düzenlediği Ankara'daki yemekler kışın Çankaya'da, yazın Atatürk Çiftliği'nde, nadiren İstanbul'da da Dolmabahçe'de verilirdi. Bir ayrıntı da Atatürk'ün toplu yemeklerinde "dört" kişi olmazdı! Bu yemekler 10-12 kişi ile "günün teması"nın entelektüel kişileri davet edilerek verilirdi. Bazen sadece hükümetin kabine üyeleri-Başbakan dahil ya da değil- bu sofranın konukları olurlardı.
25 Ekim 1937'de Atatürk'ün isteği üzerine I. Celâl Bayar hükümeti kuruldu. Bundan birkaç ay önce Atatürk 11 Haziran 1937'de kendisine armağan edilmiş ve tarım işletmesi haline getirilmiş olan çiftlikleri Hazine'ye bağışladığını açıklamıştı.
Benim bahsedeceğim anı 1936 yılının yazına ait. 1936 Yazı, yer Ankara Atatürk Çiftliği, öğle yemeği. Her zamanki gibi Atatürk sofranın baş köşesinde, karşısında Celâl Bayar etrafında günün hükümetinin bakanları bulunuyor. Tam o sırada açık olan salon kapısının önünden köşkte bulunan Prof. İbrahim Necmi Dilmen(1887-1945) geçiyor. Dilmen Türk Dili Tetkik Cemiyeti'nin kurucuları arasında, "harf inkilâbı" üzerine Atatürk'ün baş danışmanı konumunda. 24 Ağustos 1936'da Dolmabahçe'de toplanacak olan III. Dil Kurultayı'nın ön çalışmaları fikir alış-verişi için çiftliğe uğruyor. O sırada Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türk Dili profesörü. "Dilmen" soyadı da kendisine bizzat Atatürk tarafından verilmiş. Prof. Dilmen'i görünce, eliyle "gel" işareti yapar, millî önder ona diyor ki:
"-Tam da zamanında geldiniz Necmi Bey. Bildiğim kadarı ile siz not tutmayı çok seversiniz. Lütfen bir sandalye alıp yanıma geliniz. Çok önemli şeyler söyleyeceğim, lütfen not ediniz."
Prof. Dilmen masanın yanına bir sandalye çeker ve cebinden bir kurşun kalem çıkarır. Koyu yeşil renkli el ajandasını açar ve hazır olduğunu tavrıyla beyan eder. Notlar eski türkçe harflerle alınmıştır:
Atatürk masanın sağ başındaki bakan beyi işaret ederek derki: "Diyorlar ki, 'Atam gelecekte tarih sizi çok çapkın biri olarak yazacaktır' doğrudur. Ama tarih bir başka şeyi daha yazacaktır."
Parmağı ile Dilmen'in not defterini işaret ettiğinde, sofradaki 'gevrek' hava kendini sessizliğe bırakmıştır. Ani olarak sofraya döner ve aynı parmağını sağ baştan başlayarak, Celâl Bayar'dan sola uca dönerek çevirir.
"Evet, etrafındakiler de pezevenktiler..."
Sofrada "buz gibi" bir hava eser. Necmi Bey gözleri ile müsaade ister, çakmak gözlerden izini alıp odadan ayrılırken Atatürk rakısından bir yudum almış, sanki kimse yokmuş gibi başını önüne eğip yemeğine devam etmiştir. Necmi Bey bu elektrikli havadan dolayı beklemeden çabucak köşkten ayrılır...
Bu anı yıllarca Prof. Necmi Dilmen'in yeşil kaplı 1936 yılı ajandasında kalmıştı. İki üç not daha vardı. Biri General Fahrettin Altay ile Atatürk arasında geçen; Afyon manevralarından dolayı, erzak sevkiyatında yapılacak yolsuzluğun önceden haber verilmesi ki kilosu-kilosuna millî önderin varsayımı doğrulanmış. Diğeri Necmi Bey, Atifet Hanım arasında "Güneş Dil Teorisi"nin bilimsel olmadığını Atatürk'e nasıl izah edebilecekleri sıkıntısını aksettiren düşüncelerden ibaret.
Prof. Dilmen'in eniştemin dedesi olması nedeni ile eniştemin annesi rahmetli Zerrin Kuşadalı tarafından bana ve 1980'lerin ortasından itibaren Günaydın gazetesinde çalışmış olan akrabam gazeteci Eşref Bağrım (ve annesine) eski türkçeden tercüme ile okunmuştu. Anılar çok önemli olduğu için basılmalıydı. Fakat "cici anne" büyük bir hata yaptı. Türkiye'de burjuva sosyalizmi(sosyal-demokrasi)nin ilk yazımcılarından olan Prof. Dilmen zamanında 33° mason olduğu için, Zerrin hanımda sürekli kendisine hal-hatır soran, Tercüman gazetesinde köşe yazarı bir mason biradere "basılmak şartı ve özellikle sözü" ile bu not defterini vermiş. Eşref ve benim ısrarlı uyarılarımız üzerine geri istedi ise de bu defter asla ona geriye verilmedi. Şu anda ya bir mason locasının kasasında ya da imha edildi...
Buradan günümüze dönelim. Sayın Cumhurbaşkanı'nın masasında "dört" kişi yer alıyor. Biri Türkiye'de tarihçi "bir bilen"lerin üstad-ı muhteremi Prof. Halil İnalcık, edebiyatçı "bir bilen"lerin üstad-ı muhteremi Talât Sait Halman, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Mustafa İsen ile Dışişleri Başdanışmanı Gürcan Türkoğlu. Efendim, bu grup "ılımlı İslâm"ı görüşmüş! Son iki şahıs hakkında medyada çeşitli yazılar yazıldı. Fakat necip Türk milletinin aynası olan necip Türk medyasıda "balık hafızalı" olduğu için ben eskileri hatırlatacağım.
Prof. Talât Halman, Harward Encylopedia of America'nın "Turk" bölümünü yazan değerli bir biliminsanı olarak Türkiye'deki adeta ezoterik bir topluluk olan Harvardlılar Derneği'nin "onursal" başkanı sayılmalıdır. Bilkent Üniversitesi'nin "Supreme Genel Müfettişi" Prof. İhsan Doğramacı'ya kısa bir zaman önce "devlet nişanı" verildiğini de tekrar hatırlatayım.
"Gizli Ordular-RoundTable-CFR-Bilderberg-Trilateral Commission" (Sorun Yay.2005) adlı kitabımda şöyle yazmışım: "Küresel/Emperyal mâlî oligarşinin universal-kozmopolit yandaşlarını toparladıkları önemli derneklerinden biri olan Club of Rome- Roma Kulübü'nün şeref üyeleri arasında üniversal "sır üstad"larından, Türkiye'nin 33° mason üstad-ı muhteremlerinden, faşist 12 Eylûlcü genarellerin anayasacı 'akıl hocaları'ndan, aynı dönemin ürünü olan üniversite kibernetiği YÖK'ün kurucusu Prof. İhsan Doğramacı (Bilkent Üniversitesi kurucularından ve ilk rektörü) yer almaktadır.(...). Aynı derneğin aktif Türk üyeleri arasında yine tanınmış masonlardan Orhan Güvener (Bilkent Üniversitesi) direktörlük yaparken, diğeri yine biraderândan Talât Sait Halman (Bilkent Üniversitesi)'dır. [Macar-Yahudisi Soros'un bu kulübün üyesi olduğunu bir daha anımsatırken...]"
Bu kadarla kalsa iyi, hani şu "stay behind"ın 1956-1996 başında kimler vardı? Sonra kimler geldi? "George Washington"-"Zambak" Meselesi...
"No comment!"...