2 Temmuz 2009 Perşembe

İşçi Sınıfı ve Radikal Sol - İlhan Acar


İşçi Sınıfı ve Radikal Sol


Kendinden önceki sınıflı toplumlar için olduğu gibi, kapitalist sistemin de günü geldiğinde tarih sahnesinden silineceğini düşünenlerin sayısı giderek artıyor. Hatta bu sürecin geri dönülemez biçimde başladığını söyleyenler bile var. Marksist anlayış, bunun kapitalizmin mezar kazıyıcıları olan işçi sınıfı eliyle olacağını söyler. Ama işçi sınıfının bunu tek başına mı yoksa diğer sınıf ve tabakalarla işbirliğine ile mi yapması gerektiği konusunda nedense tam bir fikir birliği yok.


Oysa Marksizm bu konuda çok net bir tutum sergiliyor: Kapitalizme karşı mücadelede işçi sınıfı tek devrimci güç; onun kurtuluşu aynı zamanda diğer emekçi sınıf ve tabakaların da kurtuluşu anlamına gelecek.


Marksizm, işçi sınıfının devrimci niteliğini onun zincirlerinden başka kaybedecek bir şey olmayan tek sınıf olması gerçeği ile ilişkilendirir. Diğer sınıf ve tabakalar, kapitalizm ile bir biçimde dirsek temasındadır ve onun yıkılmasından zarar göreceklerdir. Bu nedenle böyle bir şey olmasını istemezler.


Gerçekten de, sermaye sınıfı ile işçi sınıfı dışında, çok çeşitli sınıf ve tabakaları içeren orta sınıf yer alır. Bu kesim içinde başta köylülük, esnaf, zanaatkâr, serbest meslek sahipleri olmak üzere, esas olarak çıkarları kapitalizm ile aynı doğrultuda olan, ama zamanla kapitalizmin evrimi sürecinde bu çıkarları bir biçimde bozulan ve giderek işçi sınıfı saflarına katılan, ama bunu istemeyen ve buna direnen ve bu yüzden kapitalizme karşıymış gibi görünenler yer almaktadır.


Köylü sınıfı içinde zengin köylüler zamanla tarım burjuvazisi niteliğini kazanırken, orta ve az topraklı köylüler ise giderek kır veya kent proletaryasına dönüşmektedir. Bu arada esnaf ve zanaatkârlar büyük sermaye kuruluşlarınca yutulmakta, kamu hizmetlerinde çalıştırılan memurların durumu giderek bozulmakta ve ailelerini geçindiremez konuma düşmektedir.


Kapitalizmin evrimi sürecinde sınıf dengeleri değişir. Bunun sonucunda orta sınıfta çözülme hızlanır, huzursuzluk artar. Bu durum orta sınıfta köylü ayaklanmaları ve direnişler, küçük burjuva radikalizmi, küçük burjuva sosyalizmi, vs. gibi, çok çeşitli radikal sol eğilimli ve sermaye sınıfına karşı görünen hareketliliğe yol açar. Orta sınıf çok kapsamlı muhalefet ve karşı koyma hareketlerine girişir. Hatta kimi zaman olduğu gibi siyaset sahnesinde başat roller edinir.


Bu durum, kapitalizmin görece gelişmemiş veya az gelişmiş olduğu ülkelerde kendini daha belirgin olarak gösterir. Çünkü bu ülkelerde işçi sınıfı henüz ortaya çıkmaktadır veya gelişimini tamamlamamıştır. Kapitalizmin ilk aşamalarında orta sınıfların proleterleşme süreci hızlıdır ve toplumsal muhalefet ağırlıklı olarak onların buna karşı direnmeleri doğrultusunda şekillenmektedir. Öyle ki, orta sınıfın yükselen muhalefeti, sermaye sınıfını ciddi tavizlere zorlar.


Orta sınıfın kapitalizmin gelişme süreci içinde giderek mevzi kaybetmesi ve yoksullaşmasına karşı gösterdiği tepkinin gerçekte devrimci olmaktan çok, tutucu olduğu göz ardı edilir. Hakim sınıflara karşı muhalefeti ne denli şiddetli olursa olsun bu direnişin özünde küçük burjuva özlemleri yatar. Kapitalist sisteme karşı olmaları yüzeyseldir.


Kapitalizmin henüz gelişme aşamasında giderek yoksullaşan ve proletarya sınıfına katılmaya zorlanan küçük burjuvazinin tersine işçi sınıfı, bu gelişmeden en fazla yarar sağlayan kesimdir. Kapitalizm, eski topluma özgü yapıları o topluma ait küçük mülk sahibi sınıflar ile birlikte parçalar ve ortadan kaldırırken, kendisi ile birlikte yeni yeni tarih sahnesine çıkan proletaryaya da yol açmış olmaktadır. Bu durum, işçi sınıfını durumu kötüleşen orta sınıflara karşı duyarsızlaştırır. Bu da işçi sınıfının yoğun bir biçimde “devrimci olmadığı” eleştirisine maruz kalmasına yol açar.


Radikal solun “devrimci” özü


İşçi sınıfı dışındaki kesim ve tabakaların “devrimci” hareketini tanımlayan radikal sol anlayış, kimilerince kapitalizme karşı gerçek muhalefet yürüttüğü ve ona karşı olduğu gerekçesi ile önemseniyor. Oysa radikal sol kesimlerin devrimci duruşu yüzeyseldir; kapitalizmin kendisine değil, ama onun uygulanış biçimine karşıdır.


Tekelci kapitalizm veya tekelci devlet kapitalizmi gibi işçi sınıfına karşı kendi içinde güç birliği yaptığı aşamalarda bile kapitalizmi oluşturan farklı menfaat grupları arasında tam bir uyum yoktur. Kapitalizm, buna rağmen varlığını kendi çelişkileri ile birlikte sürdürmeyi başarmıştır. Öyle ki bu çelişkiler, kimi zaman, örneğin Türkiye’de köylülerin yüz binlercesinin ayaklanması ve yolları kesmesinde veya sanayici ve ihracatçıların, finans sermayesi iktidarına ülkeyi yabancı finans sermayesine peşkeş çekmekle suçlamasında olduğu gibi, sanki ona tümüyle karşıymış izlenimini verebilmektedir. Ama bu durum farklı küçük burjuva menfaat gruplarının son tahlilde, örneğin genel seçim gibi kritik dönemeçlerde burjuvaziyi desteklemesini önlemez.


Büyük sermayeyi oluşturan finans, sanayi, vs. sermayesi arasındaki çelişkiler, kimi zaman bir kesimin ötekine “bu yapılanlar komünistliktir” dedirtecek kadar keskin olmasına karşın derine inmez. Büyük sermaye dışında, küçük ve orta sermaye grupları, serbest meslek sahipleri, esnaflar vs. gibi küçük burjuva kesimlerin hakim sınıf ile olan çelişkileri çok daha keskin olabilmektedir. Ama ne kadar keskin olursa olsun, bu durum onun varlığına kastetme düzeyinde olmayıp daha çok “keskin” eleştiri niteliğindedir. Bu kesimler esasen mülk sahibidir; mülkünü geliştirmek ve hakim sınıfa katılmak özlemi içindedir. Ama bunu başaramaz. Ama yakınmaktan, sızlanmaktan ve kimi zaman öfkeden kudurmaktan geri kalmaz. Giderek hakim sermayenin kendisini yok ettiğini gördüğü, yatırdığı sermayenin yok oluşuna tanık olduğu ve proleterleştiği son anda çevresinde hiç kimsenin kalmadığını görür ve kaderine boyun eğer.


Eğer hala daha proletarya arasına katılmayı onuruna yediremiyorsa bile hakim sınıflara karşı muhalefeti münhasıran eski konumunu elde etmek ve yeniden mülk sahibi olmak içindir. Bu muhalefeti ne kadar “radikal” olsa da son tahlilde mülk edinmeyi hedefler.


Köylüler, kapitalizmin evrimi ile çok ciddi kayıplar yaşayan kesimlerin başında gelir. Kapitalizm gelişir ve tarıma yerli ve sermaye girmesi sonrasında büyük tarımsal çiftliklerin ortaya çıkmaya başlar. Tohum ıslahı, modern tarım teknikleri ve verimlilikte akıl almayacak sıçramalar sağlanırken, köylüler her geçen gün girdi maliyetleri, yetersiz ürün fiyatları ve dahası ürünleri için pazar bulamamaktan daha fazla yakınır hale gelirler. Devletin sağladığı desteklerin zamanla tümüyle kaldırılması ile köylülük artık değil zenginleşmek, kendini geçindiremez hale düşmek anlamına gelir. Yoksullaşan köylülük, son bir çare peşinde kitlesel ayaklanmaya girişir. Ama bu ayaklanma, tümüyle köylülüğün eski statüsünü kazanmaya yönelik olması nedeniyle radikal sayılamaz.


Orta sınıfın kaçınılmaz yazgısı, kapitalizmin gelişmesi ile birlikte giderek yok olmalarıdır. Kentlerde küçük işletmecilik, sanayinin gelişmesi ve yaygınlaşması ile yok olmaya yüz tutar; küçük ticari sermayeyi oluşturan esnaf yerini ister istemez büyük ticari sermayeye terk eder. Kırsal kesimde köylülük de aynı durumdadır. Köylülüğün yok oluşu sonsuza dek sürer. Öyle ki, gelişmiş kapitalist ülkelerde tarım ekonomisi tümüyle marjinalleşir ve ülke ekonomisi içinde tek rakamlı sayılarla ifade edilir hale gelir.


Radikal sol ve sınıf siyaseti


Orta sınıfı oluşturan emekçi kesimlerin kapitalizmi karşısına almadan yürüttükleri muhalefet, son tahlilde onun egemenliğinin sınırsız olmasına karşı çıktığı ölçüde dikkate değerdir. Orta sınıfın bu muhalefeti, kesinlikle bir ittifak ya da işbirliği açısından değil, ama sadece bu sınırlar içinde alınmalı ve işçi sınıfının devrim mücadelesinde ancak bu ölçüde göz önünde bulundurulmalıdır.


Orta sınıftan emekçi kesimler ve köylülüğün kapitalizme karşı muhalefeti, en azından onların tarafsız kalmalarının sağlanması açısından önem taşıyabilir.


Dünya devrimci tarihi, işçi sınıfının kendi dışındaki sınıf ve tabakalarla tutumunun ne olacağı hakkında çok fazla çaba gösterdiğine ve bu konuda kafa yorduğunu tanıklık etmektedir.


Öte yandan, komünist partilerin faşizme karşı işçi sınıfı dışındaki çalışanlar ve emekçi kesimler ile ortak cephe oluşturarak mücadele etme olanaklarının yaratılması söz konusu edilir.


Özellikle geçmişte ve günümüzde faaliyet gösteren komünist partilerinin, burjuva demokrasisi içinde yürütülen parlamenter çalışmalar çerçevesinde kendi dışında radikal sol veya sosyal demokratlar ile seçim ittifaklarına girdikleri ve kimi zaman, yakın zamanda İspanya’da gündemde olduğu gibi, uzun vadeli üçüncü yol politikaları gibi kapsamlı iş ve güç birliğine yöneldikleri gözlenmektedir.


Ne var ki, işçi sınıfının mücadelesi, orta sınıfların mücadelesinden esas olarak sermayeyi karşısına alması ve onun varlığını kastetmesi ve burjuva demokrasisine son vererek proletarya demokrasisi getirmeyi hedeflemesi nedeniyle farklılık gösterir. Orta sınıflar kapitalizmin değil, ama onun kendilerini dışlayan, yok oluşa sürükleyen yanını hedef alır. Kimi zaman bu hedefin sosyalizm olduğu söylense bile, gerçekte sosyalizm ile anlaşılan kapitalist sistemin yıkılması değildir. Hedef kimi zaman sermayenin egemenliğine son vermek olsa bile, onun yerine alacak sistem için önerilen kapitalizmden farklı olmamaktadır.


Nitekim köylülüğün öncülüğünde yapılan ve Çin dahil komünizmin kurulduğu ileri sürülen ülkelerde bile eninde sonunda varılan noktada sonucun değişmediği görülür: kapitalist kurumlar tasfiye edilmez ve olduğu gibi kalır. Bugün Çin’de olduğu gibi, zamanı geldiğinde yeniden hortlatılır.


Mülk sahibi orta sınıfın bugün L. Amerika’da yaygın örnekleri yaşanan radikal sol yönetimlerinde kapitalizmin ana iskeletini korunur ve getirilen yenilikler sadece onu orta sınıflar adına iyileştirmeden ötesine geçmez. Bu iyileştirmeler, kapitalist devletin sahip olabildiği ekonomik güç ile sınırlı kalmaya mahkûmdur ve böyle olduğu için kısa bir süre içinde sınırına ulaşılır ve bundan sonra adım atmak mümkün olmaz. Bu tür “popülist” yönetimlerin boyun eğdirilmesi için çok fazla çaba göstermek gerekmez.


Bir zamanlar Ortadoğu Devrimci Çemberi gibi göklere çıkartılan veya tümü de çok farklı çıkar ilişkisi içinde olan sınıfların işbirliğini içeren ulusal kurtuluş hareketlerinden artık söz edilmiyor. Genellikle sosyalist sistemin varlığından güç alan bu hareketlerin emperyalist kıskacı kırabiliyor olduğu durumlarda bile geniş kitlelerde yarattığı beklentiler tam bir hayal kırıklığı olmaktan öteye gitmemiştir. Emperyalist boyunduruğun yerine getirilen “demokratik” alternatif, ona rahmet okutacak baskı rejimlerinin ötesine geçemez. Geç de olsa kapitalizmin kimi yerde sömürge yönetimine rahmet okuttuğu anlaşılmıştır. Çünkü yerli de olsa, yabancı da olsa kapitalizm her zaman işçi ve emekçi kesimlerin sömürüsüne dayanmaktadır.


İşçi sınıfı tek başına


Orta sınıf bir biçimde sermaye sınıfı ile bağlantılı ve çıkarları onun çıkarları ile uzlaşıyor. İşçi sınıfının doğrudan kapitalizme karşı mücadelesi onları ürkütüyor. Köylüler, komünizm gelecek, devlet elimizden tarlamızı bağımızı alacak endişesi yaşıyor. Esnaf, zanaatkâr, serbest meslek sahiplerinin tümü, komünist sistemde her türlü mülkiyete son verilecek, bizler işimizi kaybedeceğiz, ticaret yapma olanağımız elimizden alınacak endişesini taşıyor ve gerçekte olası bir işçi devletine karşı çıkan en bağnaz kesimi oluşturuyor.


Orta sınıfın eğitimli ve "elit" kesimi, göreceli “orta halli” olmaları nedeniyle kendini kapitalist sınıfa yakın görüyor. Temel sorunun kapitalizmin kendisinde olduğunu göz ardı edip eleştiri ve muhalefetini sınırlı tutarken, proletarya demokrasisini küçümsüyor. Yaşanan hayal kırıklıklarını öne çıkartıp aydın tutarlılığını göz ardı ediyor ve işçi sınıfı hareketine kuşku ile yaklaşıyor.


İşçi sınıfının önüne çok yönlü sınıfsal ittifaklar, işbirliği ya da ortak mücadele yöntemlerini içeren radikal sol çözümler konuyor olmasına karşın, bunların hiç biri kapitalizme karşı sonuna kadar mücadeleyi içermiyor. İşçi sınıfının kurtuluşunun kendisi gibi emeği ile geçinenlerin kurtuluşu olacağının bilincinde olmalarına karşın orta sınıf, işçi sınıfı projesini benimsemiyor. Çünkü bunu işçi sınıfı kadar ihtiyacı yok ve o yüzden istemiyor. Ama kapitalizmin yıkılmasından işçi sınıfının kaybedeceği hiçbir şey olmadığı için yolundan dönmüyor ve sonuna kadar gidiyor.


http://www.iscidavasi.com/OCAK/sol.htm

İlhan Acar