18 Nisan 2009 Cumartesi

Bilim ve sınıf etkisi - Murat Naroğlu

Bilime ve bilimsel yaşama sınıf etkisi


Aşağıdaki yazı, Elektrik Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Öğrenci Komisyonu e-posta grubuna göndermiş olduğum bir habere verilen cevap üzerine yazılmıştır. “Tarihte mucitleri yanlış bilinen 10 icat” haberini yorumlarken konu doğal olarak bilim ve sınıf ilişkisine geldi. Mevcut sistem kapitalizmi ve genel olarak toplum, doğa ve insan düşüncesini yeterince tanımayan arkadaşların iyimserliğinden hareketle, kimi konulara değinmenin zorunlu olduğunu düşünerek bu yazıyı kaleme aldım.


Tartışmaların kaynağı olan kişi Isaac Newton'dur. Bilindiği gibi Newton başta Gottfried Leibniz ve Robet Hooke olmak üzere pek çok kişiyle sürtüşme içerisinde olmuş, bu süreçte, iktidar yanlısı olmasının avantajlarını kullanmıştır. Bu ve benzeri durumlarda birincil sorun, pek çok bilim insanı, olay, olgu ve kurumun bizlere aktarılan şekilleriyle kalıp, üzerinde durulmuyor oluşudur. Aktarımlar, tarafsız bir şekilde olmadığı içindir ki çok bariz tahribatlar yapılır. Çünkü egemen sınıf, (köle sahipleri - büyük toprak sahipleri - sermaye sahipleri) egemenliğini şeffaflık ve açıklık üzerinden yönetemediğinden propagandaya ihtiyaç duyar. Bunun sistematik hali ideolojik hakimiyettir. İdeoloji ise, Engels'in deyimiyle "yanlış bilinç"tir. Ve bu hareket her alanda yürütülür, bilim de bu çemberin içindedir. Dolayısıyla kimi bilim insanları yok sayılır, tarih kitaplarından ya silinmeye çalışılır, ya çok az yer verilir ya da çarpıtılarak aktarılır (kanımca en etkili yöntem budur). Sırf John Desmond Bernal ve Frédéric Joliot-Curie örnekleri yeteri kadar açıklayıcıdır.


Bütün bunlara dayanarak "bilinçli tercih" yapanlar (bunun dışında kalanları kastetmiyorum) ya egemenlerin ya da ezilenlerin yanında yer alırlar (tarihi şematize etmekten ziyade genel bir soyutlama yapıyorum) Newton'u yoksayıp bir kenara atmıyorum; ama bu kadar da iyimser olmayalım. Kendisinin merdivenleri nasıl çıktığı ibretliktir, efendilere boyun eğip güç kazanmak ve sonrasında da bir basamak altında kalanlara efendilik taslamak. Bunun dışında bilimi idealist bir bakış açısıyla ele alıp bir yaratıcının varlığını kanıtlama çabasında olması ise yine egemen sınıfın yanında yer almasını sağlamıştır. Leibniz örneğinden öte ilk ciddi sorun budur, yazdığım her cümle tarihsel örneklere dayanıyor. Üstelik tek örnek Leibniz atışması değildir, bunun gibi pek çok örnek var. Bu konuda Hans Grassmann'ın Fizik ve Ötesi isimli eseri zengin malzeme içeriğine sahiptir. Bundan da öte, basit bir Google sorgusu da işimizi görecek derecede bilgiye sahiptir.


Dünya üzerinde günümüze kadar süregelen işleyiş yasalarını az çok bilen arkadaşlar, kimi devirlerde kimi kurumlara üye olmanın, bazı çevrelerle girilen ilişkilerin kişileri ne kadar popülarize ettiğinin, görülmemiş ödüller almayı sağladığının, adlarına törenlerin düzenlediğinin farkındadırlar. Geçmişten bugüne ekonomide, sanatta, bilimde, siyasette en etkili kurumlardan birisi localardır. Bugün de öyledir. Ve bu localarla yakın ilişkiler içerisinde olan Francis Bacon, her ne kadar sosyalist olduğunu söylese de Einstein, vb. pek çok “birader” elbette ki egemen sınıfın yazdığı tarihte farklı şekillerde anılacaklardır. Felsefi, politik, ekonomik etkileri bir kenara atmadan söylüyorum, Einstein, Newton, Bacon'a sınırsızca kapıları açan burjuvazinin Darwin'e, Matematiksel El Yazmaları ve diferansiyel üzerine yazdıkları yok sayılan Karl Marks'a saldırması biraz da bu masonluğa has biraderlik ilişkilerindendir. Tarih ve mücadele sandığımız kadar iyimser değildir.


Başka bir konuya değinelim... “Emek gaspı” meselesi... Arkadaşımız, anladığım kadarıyla, Newton'un 1700'lerde ölmüş olmasından bahsederken sanırım bir taraftan da emek gaspını kapitalizmle ilişkilendirip, Newton yaşadığı sıralarda kapitalizmin yerleşmemiş olduğundan, dolayısıyla bir emek gaspı olamayacağından bahsediyor. Ben yanlış anlamış olsam bile (böyleyse eğer özür dilerim) bu vesileyle emek gaspına dair bir şeyler yazalım. Kapitalizm, ilkel sermaye birikimi sürecinden bu yana serpilip gelişen bir sosyoekonomik formasyon olarak 500 yıllık bir tarihe sahiptir. Emek gaspını kapitalizme has bir şey olarak göreceksek, Newton yaşarken de kapitalizm vardı. Ama farklı bir noktadan bakıp modern kapitalizm kastediliyorsa, Avrupa'daki burjuva devrimleriyle beraber sermayenin iktidarını sağlamlaştırması ise 150 yıllıktır diyebiliriz. Ama emek gaspı köleci toplumdan beri olan bir şeydir, büyük toprak sahibi de toprak rantıyla geçinir, o da bir emek gaspıdır. Kapitalizmin özgünlüğü ise emek gaspını çıplak gerçeğe indirgemiş ama öte taraftan da onu sis perdesine almış olmasındadır. Bütün bunların bilimsel açıklamasının kilit noktası ise artı-değer teorisidir, bu da Karl Marks'a aittir.


Bir eserin kime ait olup olmadığını da vurgulamak durumundayız, referansımız ise bilim tarihidir. Bu noktayı bilgi birikimimiz içerisinde yorumlayıp sunuyoruz, bir bahane olarak kullanmayıp bilime has şüphecilikle olaylara yaklaşıyoruz. Geçtiğimiz günlerde Microsoft, bir başka şirketin anti-virüs algoritmasını çaldığı için yüz milyonlarca dolar para cezasına çarptırıldı. Kapitalist modeli iyi bilen arkadaşlar için bu bir sürpriz değildi ve bu haberi, sistemi teşhir etmek için kullanabiliriz. Böyle bir yorumda bulunabilmek için sistemi azıcık olsun tanımak yeterlidir; ama başlarken de belirttim; araştırıp öğrenmek, anlamaya çalışmak ve aşmak görevlerimizi unutmadan yapıyoruz bu işi.


Arkadaşımızın iki cümlesi ile devam edelim: “Kastettiğim şey, ideolojik ya da politik açılara takılmak yerine olayları incelemenin daha önemli olduğu.” ve “biz integral ve türevi bilelim, sonra leibniz ve newtonun uğraştığını bilelim, ondan sonra onları öğrenelim, sonra da tartışmalarına bakarız.” Kendisinin niyetini anlıyorum; ama kimi fikirlerin yanlış anlaşılmasını istemediğim için bu iki cümle üzerinde durmak gerekiyor.


Hedefimiz araştırmak, incelemek, bilgi sahibi olmak ve bütün bunların üzerine anlamak ve aşmaktır. Sürü değil bilinçli birey olma yolunu benimsediğimiz için de, pek çok alanda olduğu gibi doğa bilimlerine ilişkin konularda da bilgi sahibi olmalıyız, türevi, integrali, elektromanyetiği, uzay biliminin temel parametrelerini, vb. kavrama yolunda çaba harcamalıyız. Peki burada bahsi geçen olaylar üzerine yorum yapmak için mutlaka bunları yalayıp yutmamız mı gerekecek? Tabii ki hayır... Newton'un Robert Hooke ile süregiden polemiği, bir uzay bilimcisiyle çekişmesi, Leibniz konusu üzerine yürüyen tartışmalardan daha öte bir şey vardır. Bunun adı da sınıf mücadelesidir ve bu gözlüğü yitirmişseniz, ona sahip değilseniz, onu gözardı ediyorsanız, kör kuyularda dolanmaya mecbur kalırsınız. Sonra da sürekli olarak kör kuyularda oluşunuzu rastlantıya bağlarsınız, oysa bu konularda rastlantı, sadece ahmaklara özgüdür. İktidarla iyi geçinirseniz, gücün nimetlerinden faydalanırsınız. (Proletarya/proletekya iktidarı bu süreci yok edip güç ilişkileriyle birlikte bir bütün olarak emek ve hak gaspını yok etme amacı taşır.) SSCB Hitler'i durdurmasaydı belki de bugün kendisi nefretle anılmayacak, en yakın yardımcıları askeri deha olarak tarih sayfalarındaki yerlerini alacaktı. Hatta bir sürü Nazi, bilim insanı olarak lanse edilecekti.


İlk cümleye dönersek; bir olayı, olguyu incelemek demek gerçekler üzerinden hareket etmektir, doğru. Üstelik doğa bilimleri bu konuda daha nesnel gerçekler sunar; lakin gerçekçilik (realizm) var olanı algılamaktan daha öteye gidemez. Bir noktada metafiziktir o, 'şey'lerin oluşumunu açıklayamaz. Nesneler sadece göründükleri ile kavranamazlar, onlar aynı zamanda bir sis perdesinin arkasındadırlar. Yani gerçekçilik aslında görüneni ele alır. Bunun içindir ki Marks şöyle der: “Görünen, gerçek olsaydı bilime gerek kalmazdı” Bu sis perdesini kaldırmak için de çoğunlukla sınıf mücadelesi gözlüğüne ihtiyaç duyulur.


Benim iki derdim var; sınıfsal bakışı kaybetmeyelim, “türev integrali öğrenelim, sonra bakarız” diyecek kadar iyimser olmayalım...


17 Nisan 2009 - Bornova

murat.naroglu@gmail.com