16 Haziran 2009 Salı

Kürt Hareketi Ne İstediğini Biliyor mu? - İlker Belek

Kürt Hareketi Ne İstediğini Biliyor mu?


Kürt hareketinin talepleri açısından Öcalan'ın yakalanmasının önemli bir tarihsel dönemeç olduğu çok açık.

O zamana kadar ayrı bir devlet kurmak (kimi zaman dolaylı da olsa) savunulan formüldü. Bu talep Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı ilkesi gereği olarak ileri sürülürdü. Sonrasında ise, değişik versiyonlarla, özerklikten-yerelleşmeden söz edilmeye başlandı. Buna göre Kürtler Türkiye'nin bugünkü sınırlarını bölmek ve ayrı bir devlet kurmak niyetinde değillerdir, ancak Kürt illerinde özerk bir yönetim biçiminden ve ayrı parlamentodan yanadırlar.

Bu farklılık Türk tarafında, Kürt hareketinin samimiyetine ilişkin şüphelerin kökenidir.

* * *

Yerelleşme-özerklik, her niyete yenebilen muz gibidir. Böyle olduğu hem kapitalist hem de sosyalist ülkeler tarafından tercih edilmesinden bellidir. Her iki politik sistem de yerelleşmeyi demokrasi adına savunmuşlardır.

Oysa yerelleşme ile demokratikleşme arasında doğrudan bir ilişki yoktur. Örneğin demokrasi argümanıyla özerkleştirilen İngiliz devlet hastanelerinin yönetim kurullarını, o dönem iktidarda bulunan Muhafazakar Parti'nin yandaşları ele geçirmiştir. Benzer sağ işgal, bir dönem, İtalya'da belediyelerin siyasal gücü artırıldığında da yaşanmıştır.

Öte yandan Küba, sosyalizmin yaşamasının garantisini yerelliklere tanınan özerklikte ve çok sayıdaki kitle örgütü aracılığıyla gerçekleştirilen toplum katılımında görmektedir. Sosyalizmle yerelleşme arasındaki ilişki açısından bir başka tipik örnek de Nyerere'nin sosyalist yönelimli Tanzanya'sıdır.

Bütün bunlardan şu sonucu çıkarabiliriz: Yerelleşme bir sonuç değil bir araçtır. Farklı sistemlerde tamamen farklı amaçlar için kullanılır ve farklı politik hedeflere hizmet eder. Demokrasinin temelinde mülkiyet biçimi bulunduğu için bu böyledir. Mülkiyet özelse karar verme yetkisi mülkiyet sahipleriyle sınırlanır. Kamusal mülkiyet ise karar verme hakkını da yaygınlaştırır. Yerelleştirme, bu iki farklı rejimde, mülkiyet ilişkileriyle ilgili karar süreçlerinin hızını artırabilir ancak.

* * *

Buradan geliyoruz, Kürt hareketinin çok önemli yapısal eksiğine: Kürt hareketi, yerelleşme demekte, ancak yerelleşmenin içine oturacağı ve merkezi siyasal güç tarafından belirlenen sosyoekonomik yapının karakteri konusunda hiçbir şey söylememektedir. Kürt hareketi için yerelleşme kendi başına bir amaçtır. Kürt hareketinde Kürt illeri vardır, ancak üretim ilişkileri konusu hiç gündemde değildir.

Böyle olduğu için de isteklerindeki samimiyet derecesinde gerçekten bir sorun vardır.

Durum şöyledir: Yerelleşme eğer kapitalist sistem içinde savunuluyorsa, bu birkaç nedenle Türkiye'nin bütünlüğüne karşı tetiklenmiş mekanizmanın çalışmaya devam etmesini savunmak demek olacaktır: 1- Kapitalist sistemde yerelleşme, hele hele Kürt hareketinin istediği türden bölgesel özerkleşme, ciddi kaynak dengesizlikleri nedeniyle bölgesel eşitsizliklerin artmasına neden olacaktır. 2- Bu durumda Kürt illeri merkezi otoriteden kaynak talep ettiklerinde, bu talep, zaten ileri derecede milliyetçileşmiş ve-fakat aynı zamanda daha zengin Türk illerinden tepki alacaktır. 3- Bu tepki, bu kez Kürt özerk yönetimini dışarıdan destek arayışlarına itecektir. Bu dizge konusunda daha somut veriler için İtalya'nın Kuzey'i ile Güney'i, Belçika'da Valonlar ile Flamanlar, eski Yugoslavya'da Hırvatistan-Slovenya ile güney bölgeleri arasındaki gerilimlerin nasıl ortaya çıkıp, seyrettiğine bakılabilir.

Kısacası kapitalist üretim ilişkilerinde yerelleşmenin bir sonrası ayrılık talebi ya da zengin ulusun yoksul olanını reddetmesidir. Kürt hareketinin, ayrı bir devlet kurmak istemediğini Öcalan'ın, Karayılan'ın ve Ahmet Türk'ün ağzından dile getirmiş olmasının, işte bu nedenle bir anlamı bulunmamaktadır.

Kapitalist sistem içinde farklı etnik yapıları barış içinde bir arada tutabilmenin tek yolu o kapitalist devletin emperyalist sömürü mekanizmalarıyla dışarıdan içeriye bol kaynak aktarmasıdır.

* * *

Öte yandan ben, sosyalistlerin yerelleşme-özerklik formülünü ciddiye almaları gerektiğini de düşünürüm. Sosyalist Türkiye zemininde olmak koşuluyla… Kapitalist Türkiye'de bunun sonucu kaçınılmaz olarak bölünmedir.

Benim bölünmeyle derdim ise, Türkiye'nin “Türkistan” ve “Kürdistan” olarak iki kapitalist parçaya bölünmesinin, Ortadoğu'daki emperyalist hegemonyayı artıracak ve bu bölgedeki sosyalist devrim projelerini neredeyse kalıcı olarak rafa kaldıracak olmasıyla ilişkilidir.

* * *

Yerelleşmeyse tamam. Sorunları zamanında saptamak ve hızla çözüm üretip, uygulamak için; toplumun yönetime siyasal katılımını sağlamak, geliştirmek için; yönetenleri denetlemek, gerektiğinde görevlerinden almak için; ekonomik verimliliği artırmak için…

Ancak önce sosyalist devrim. Önce, iktidarı, kendi burjuvalarımızın ve ağalarımızın elinden alalım. Önce Türkiye'de sınıf mücadelesini örgütleyelim. İşte size acil çözüm önerisi.

http://haber.sol.org.tr/yazarlar/15237.html