YENİ BİR KÜRT AYAKLANMASI
Rasim Davaz 29 Temmuz 1937
İki ayı aşkın bir zamandan beri Ankara Hükümeti, Dersim bölgesindeki Kürt aşiretlerinin gerici ayaklanmasını bastırmakla uğraşıyor. Feodal unsurlar Kemalist parti tarafından gerçekleştirilen reformlara rağmen, bu güne kadar ülkenin bu sapa bölgesinde barınmayı başarmışlardır. Bu bölgeye geçtiğimiz yıl Tunceli adı verilmişti. Dersim hakim katmanları, yürürlükteki yasalara rağmen, kendi yasadışı ayrıcalıklarını koruyabilmişlerdir.
Halk Partisi (Kemalistler), iç pazarın genişletilmesini isteyen ulusal burjuvazinin baskısıyla, geçen yıl cumhuriyetçi devletin bütün ağırlığını koyarak bu çağdışı duruma bir son vermeye karar verdi. Özel bir yasa çıkartarak, ölüm cezalarını onaylamak da içinde olmak üzere amacı geniş yetkilerle donatılmış askeri bir yönetimi, bu kendi başına buyruk vilayette Büyük Millet Meclisinin yerine, iş başına geçirdi. Amacı, göçebeliğe son verme ve aşiret reisleriyle (Şeyhler, ağalar, beyler ve seyitler) onların kiralık adamlarının Batı Anadolu’nun modernleşmiş vilayetlerine sürme hedefini güden bir reform planını zorla uygulamaktı.
Basında çıkan haberlere ve Başbakan İnönü’nün Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmaya göre, başlangıçta yani Nisan ayında, nüfusu en az yüz bini bulan halkın aşağı yukarı 25-30 bin kadar hükümetin aldığı bu önlemlere karşı isyan etmiştir. Ancak isyancıların büyük bir kısmı, gelen baskılar karşısında geriledi ve askeri yönetime teslim olmayı yeğledi. Bugün hükümetin askeri kuvvetlerine karşı koyanların sayısı, ancak on bin civarında olduğu tahmin edilmektedir.
Dersim vilayeti Türkiye’nin doğusunda yer almakla birlikte, sınırlardan oldukça uzaktır. Bölgenin tümü 6300 km. kare olup, burada 75 bin ile 100 bin nüfulu göçebe bir halk yaşar. Toprağın ancak yedide biri ekime elverişli olduğundan, ana iktisat dalı hayvancılıktır. Halk hiçbir yönden bir bütün oluşturmamaktadır. Sayısız aşirete bölünmüştür ve aynı zamanda din ve ırk bakımından da parçalanmış durumdadır. Bununla birlikte halkın çoğu Zaza aşiretindendir.
Dersim son derece dağlık bir bölgedir. Sarp ve uçurumlu dağların yükseklikleri, çoğu kez dört-beş bin metreyi bulur. Arazinin bu yapısı ve doğru dürüst ulaşım yollarının bulunmaması, eşkıya çetelerinin barınaklarına ulaşmayı hemen hemen olanaksız kılmaktadır. Bu durum askeri harekâtları da güçleştirmektedir.
Bugüne kadar Dersim, Türkiye’nin ulusal ekonomisinin dışında kalmaktaydı. Azgelişmiş olan ticaret, tamamen aşiret reislerinin ve onların adamlarının aracılığıyla yürütülüyordu. Öyle ki, başka vilayetten hiçbir tüccar, Dersim’de iş yapmayı göze alamazdı, çünkü mahalli mütegalibenin silahlı çeteleri tarafından haraca kesilmesi veya yağmaya uğraması kesin gibi bir şeydi. Bu çeteler bununla da kalmaz, barışçı komşu köylere yağma seferleri düzenlerlerdi.
Dersim’de devlet otoritesi sadece kağıt üzerinde kalıyordu. Feodal aşiret reisleri, her fırsatta, devleti hiçe sayarlardı. Devletin Dersim’de askerlik yükümlülüğünü ve yasal vergileri toplaması bugüne kadar mümkün olmamıştır. Bu iki sorun, daima, şeyhler ve ağalar tarafından toptan hallediliyordu. Ağalar, kendi yönetim ve yargı yetkileri altında bulunan ahaliden işlerine geldiği gibi vergi alıyor ve ancak bunun küçük bir kısmını hazineye devrediyorlardı. Bölge gençlerinin büyük bir kısmı askere gidecek yerde, aşiret reislerinin muhafız birliklerine fedai olarak giriyor, yani aslında eşkıya çeteleri oluşturuyorlardı.
Bu şartlar altında, Dersim tarihinin ayaklanmalarla dolu olması, şaşılacak bir şey değildir. Ayaklanmalar, Padişahlık zamanında , Meşrutiyette ve Jön Türk hareketi sırasında olduğu gibi, bugünkü Cumhuriyet idaresi altında bile hemen hemen hiç aralıksız süregelmiştir.
Bugün Kemalist hükümetin enerjik reformları yüzünden kendi iktidarlarını tehdit altında hisseden feodal unsurların ümitsiz bir direnişiyle karşı karşıya bulunuyoruz. Kemalist Hükümet, Büyük Millet Meclisi’nde şu önlem kararlarını aldırmayı başarmıştır.
1. Aşiretler, bundan böyle tüzel kişiliğe sahip olmayacaktır. Bu karara aykırı tüm kararların, belgelerin ve hükümlerin hiçbir geçerliliği yoktur.
2. Aşiret reisinin,beyin ya da şeyhin tüm yetkilerine son verilecektir.
3. Aşirete ait olan ve aşiret reisleriyle, beylerin ve ağaların aşiret adına, kendi mülkiyetlerinde bulundurdukları bütün taşınmaz mallar - mülkiyetleri hangi resmi belgeye, karara ya da geleneğe dayanırsa dayansın- devletin mülkiyetine devredilecektir.
İsyanın arifesinde tapu kadastro idaresi, feodal aşiret reislerinin elinde bulunan halka ait malların incelenmesine ve saptanmasına ilişkin hükümet önlemlerini uygulamaya başlamıştı. Bu durumda feodalizm, kendi yasadışı egemenliğinin iktisadi temellerini yitirme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu hissetti. İşte, özellikle bu önlem, isyana yol açan neden olmuştur.
Kitleleri kendi peşlerinden sürükleyebilmek için feodal unsurlar, hükümetin silahlı kuvvetinin zayıf olduğu lafını yaydılar. Yaydıkları söylentiye göre, hükümet, ayaklanmayı bastırmak için silahlı birliklerini göndermeye cüret ettiği takdirde, İngilizlerle Fransızlar Türkiye’ye hemen savaş açacaklardı. Ayrıca Arapların da isyancılardan yana olduğu şeklinde haber çıkardılar.
Feodal unsurlar kamuoyunu bu şekilde hazırladıktan sonra, birçok aşiret kendi arasında ittifak yaptı ve ‘Genel Müfettişe’ yazılı bir açıklama göndererek, idari makamlarla anlaşma temeli olmak üzere utanmazca şartlar ileri sürdü. İstedikleri şey hükümeti, feodal yöneticilerin zorbalığa dayanan keyfi rejimlerini tasfiye yolunda aldığı tüm tedbirlerden vazgeçmeye zorlamaktı.
Şu anda askeri harekât bütün hızıyla sürmektedir. Çok ayıda uçak filosu bu harekâta katılıyor. Mücadelenin nasıl sonuçlanacağı, şimdiden bellidir.
Kürt bölgelerini çok gezmiş olan Türk gazetecisi Naşit Haleki (‘Naşit Hakkı’ olacak-Y.N) Haber gazetesinde sorunu şöyle koyuyor:
‘‘Bugün on binlerce vatandaşımız, sayıları birkaç yüzü geçmeyen reislerin, seyitlerin ve bunların akrabalarının kuşaktan kuşağa, elden ele oyuncağı olma bahtsızlığına uğramış durumdadır. Bu vatandaşlara uygarca yaşamanın, onların şimdiki yaşayışlarından tamamen farklı bir şey olduğunu anlatabilmek için, her şeyden önce onları, bir avuç eşkiyanın kölesi durumundan ve egemenliğinden kurtarmak ve bu vatandaşlara özgür olma hakkını ve hayatlarını kazanma hakkını vermek gerekir.’’
Bu aslında doğrudur. Dersim’in on binlerce nüfuslu halkıyla ilgilenmek ve bu halka sistemli bir şekilde yardım etmek gerekir. Bu halkı yerinden oynatmak ve ülke içinde dağıtmak yanlış olur. Ancak bu şekilde, bu yüz bin insanı, Türkiye’nin ulusal bağımsızlık davasını kazanmak ve ülkenin iktisadi bağımsızlığının inşası ve sağlamlaştırılması için seferber etmek mümkün olabilir.
Rundschau, Basel
1937,sayı 32, s.1162
Komintern Belgelerinde Türkiye-3 KÜRT SORUNU
Kaynak yayınları, 1994. s.66-69
gönderi: H.Ahmet Çelebi/Semih Dinç