"Arap" Lawrence Hâlâ Türklerle Savaşıyor!
3. Bölüm
1990'lı yılların ortalarında Türkiye'nin en temiz ve dürüst demokrat-devrimci gazetesi kurulmuştu. Ama sadece muhafazakârlar değil aynı zamanda liberaller ve ilerici-Kemalistlerin elebirliği ile gazete birkaç yıl içinde kapattırıldı. Günümüze kadar da kimsenin o yeri dolduramadığını iddia ediyorum. Evet Siyah-Beyaz gazetesinin muhabirlerinden Hikmet Çiçek-Zihni Erdem'in 11.08.95 tarihli haberine göz atalım. İstanbul Milletvekili Hasan Mezarcı muhabirlere açıklıyor: "RP, iktidar için vize almaya çalışıyor. İç ve dış odaklardan vize almaya çalıştığı çok açık. Erbakan daha önce Amerika'ya gideni 'Amerilan Uşağı' olmakla itham ederdi. Kendisinin sadece bu dönemde iki, üç kez Amerika'ya gittiğini biliyoruz. Hatta benim hatırladığım kadarıyla Erbakan Amerika'ya giderken, Turgut Özal'dan tavsiye mektubu almıştı. O mektubu alanda Abdullah Gül'dür. Abdullah Gül iyi bir arkadaştır. İyi niyetli gayretleri vardır. Amerika ile de görüşürler, CIA ile. Ama bunu tabanlarından gizlerler. Bugün başlamamıştır. Eskiden beri de böyle idi. Refah kapalı bir hareket, kendi tabanına bile kapalı. Özal düşmanlığı yaparlar, Amerika'ya giderken Özal'dan tavsiye mektubu alırlar. Yani Fuller geliyor herkes görüşüyor. Refahçılar görüşse ne olur? Ama Refah bunları gizli kapalı yapıyor. Çünkü tabanına yıllarca, 'biz Batı düşmanı gavur düşmanıyız' demiş, Amerika'ya gideni 'hain' ilân etmiş, şimdi kendi ilişkilerini gizliyor." Muhabirler bir bilgi düşmüşler; "RP'nin 1994 yılındaki 4. büyük kongresinde MKYK üyeliğine seçilen tek "yeni" isim Kayseri Milletvekili Abdullah Gül oldu. Geçmişte, Suudi Arabistan'da öğretim üyesi olan Gül, RP içinde hızla yükselen bir isim olarak dikkat çekiyor...CFR, Refah'ı şu şekilde tanımladı: 'Türkiye'deki İslâmi grup olarak bu parti, kitle partisi olma yolundadır. Yani dünyevi hale gelmiştir. Temas kurulabilir' " Siyah-Beyaz, 16.10.95. "Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan'ın talimatı üzerine kurulan Belediyeler Teknik Hizmet Organizasyonu Derneği(BTH) Suudi Arabistan'da 'organizasyon' adlı bir kurs düzenledi....kursa, belediye başkanları, belediyeye bağlı şirketlerin üst düzey yöneticilerinin katılacağı açıklandı..."
Gündem İran bağlantılı irtica ve "şeriat" üzerinden, terör senaryoları ile tırmandırıldı. Sonra 28 Şubat 1997 pek anlaşılmadığı için "post-modern darbe" olarak adlandırdılar. Daha doğrusu benim gibi insanlar her darbe sonrası gece yarıları 03.00'lerde yataklarında kaldırılıp, Gayrettepe'ye götürülüp, gözleri bantlı halde özel "sevgi muhabbetleri"ne maruz kaldığımız, siyasi polisin 1x2 metre hücrelerinde 10-12 insan, 30-40 gün kalıp, hücre duvarlarından işkencede öldürülüp, "çatışmada vuruldu" olan insanlarımızın kayıtlarını takip ederek haber özgürlüğümüzü kullandığımız, bu müddet içinde sadece kendi paramızla ekmek-zeytin-yoğurtla yetinip, günde bir kere tuvalete çıkıp, ancak o zaman su içebilme lüksünü tatmış olduğumuz için maalesef anlayamadık. O yüzden başta CIA-MİT-MOSSAD olmak üzere TSK'dan özür dileriz! Ne derler, "alışmış, kudurmuştan beterdir". Sonrasını biliniyor ABD'nin istediği oldu iktidara AKP geldi...
Derken gündeme uluslararası terör unsuru olarak El Ka'ide oturtulurken, Türkiye'de gündeme "Ermeni Meselesi" ve PKK terörü oturtuldu. Günün önemine-temasına uygun Milliyet 05.12.01 Yasemin Çongar-Washington haberi. Texas-Dallas-Richardson'da kurulu Holy Land Foundation-Kutsal Topraklar Vakfı, İslâmi Direniş Hareketi-HAMAS'a para aktardığı için (2000'de 13 milyon dolar) hesapları dondurulmuş. Mayıs 1999'da sorun olan konspiratör (pardon) milletvekili Merve Kavakçı'nın babası Prof.Yusuf Ziya Kavakçı'nın "başimamlık" yaptığı Kuzey Texas Merkez Camii bu vakfın başlıca gelir kaynağıymış... Geriye 05.05.99(Hürriyet)e dönüp baktığımızda Amerika'da yaşamayı çok seven (ne hikmet ise bütün bu vahhabi takımı orayı çok seviyor!) Müslüman Merve için Amerikalı gazeteci Steven Emerson "klâsik köktendinci bir militan"(!) tanımı kullanmakta zionizme karşı mücadele eden ve "İslâm bayrağı için mücadele ettiğini" bildiren tesettürlü-sıkmabaş kızımızın babasının İran ilişkileri de basına yansıyor. Aynı gazetenin deneyimli köşe yazarı Enis Berberoğlu, 12.05.99 tarihli makalesinin başlığı "Kavakçı gösterisi raslantı değil". Makalede "10 Ocak 1987'de Tahran radyosu'nun türban yasağı konusunda yayınlara" başladığı dikkat çekilerek verilen kronolojide İran Büyükelçisi Mottaki'nin -şimdi Dışişleri bakanı- bu konuda militan tavırlarına dikkat çekiliyor. "14 Mart 1989'da Tahran Üniversitesi'nde Türkiye'deki türban yasağını protesto eden gösteriler" yapıldığı gibi İran faaliyetleri sıralanıyor. (Şimdi gaz kesintileri ile bağlantıyı düşünüyor insan, ister istemez). [Yalnız burada hatalı bir bilgiyi düzeltmek isterim; HAMAS, Saûdi desteğini daha çok almış, geçmişinde MOSSAD ile "pembe" ilişkileri olmuş bir kontra örgüttür.]
Cumhuriyet, 13.05.03 Hikmet Çetinkaya köşesinde Uğur Mumcu'nun "Rabıta" adlı kitabından alıntılar ile balık hafızalı necip milletimize anımsatıyor: "Rabıta Örgütü'nün 41 kişilik kurucu meclisi içinde Türkiye'den Salih Özcan yeralıyor" Eski MSP ŞanlıUrfa milletvekili Faysal Finansman Kurumu'nun kurucu üyesi. İkinci Türk üye Ahmet Gürkan, aynı zamanda Türk-Suudi Arabistan Dostluk Cemiyeti başkanı. 1950-1957 Demokrat Parti, 1961-1965 Adalet Partisi Konya milletvekili. Türkçe ezanın kaldırılması içinilk önergeyi veren kişi. Hikmet Çetinkaya 12.07.03'te bir başka yazısında Gulbeddin Hükmetyar'ın dizi-dipi kuzucuklarını anlatırken, Rabıta'nın finans kollarının T.Özal tarafından Türkiye'ye sokulduğunu yazarak, bunların 1987'de üç gazetenin kağıt masraflarının giderlerini karşıladığını vurguluyor. Uğur Mumcu'nun bir röportajından da aktarıyor: Faisal Finans ve Al Baraka'nın, bunların yönetici olan Korkut Özal..."Daha önce TPAO Genel Müdürü'ydü ve Suudi Arabistan'a sık sık giderdi... (Niye yıllarca petrolümüzü çıkaramadık, neden zarar ettik anlayabiliyor musunuz? "Özgürlük Kuşları" entel-dantel ...) Sonra ANAP dönemi 'dinsel amaçlı vakıf ağı'nın bir kolu Bereket Vakfı kurucular: "Al Baraka Finans Kurumu, Ahmet Yahya Kiğılı, mehmet Cahit Sürmeli, Mustafa Latif Toppaş, Kemal Unakıtan..." Türkiye'deki Suudi kökenli finans kurumlarının patronu 'Dar Al-Maal Al İslâm'dır...'İslâm Tekafül Kurumu'...İslâm Bankaları Birliği" hepsi Saudi Krallığına bağlı. Hikmet Çetinkaya 26.08.03'te devam ediyor. "Hak Yatırım ve Ticaret AŞ, Al Baraka'nın Türkiye'de öncülüğünü üstlenirken Korkut Özal, Eymen Topbaş ve Kemal Unakıtan..." 27.08.03. "Nevzat yalçıntaş, Abdullah Gül...İslâm Kalkınma Bankası'nda 'müşavirlik...M.Zeki Sayın, Can Akın Çağlar, Fehmi Akın, Reha Madin...İstanbul Büyükşehir...KİPTAŞ...Faysal Emlâk...Al Baraka Türk...Faysal Finans..." 16.09.03. "Roterdam İslâm Üniversitesi"... 31.10.03. "Rabıta Örgütü'nün parasal desteğindeki Bonn'daki Kral Fahd Akademisi...Alman basını...'köktendinci militan yetiştirdiğini' yazdı."
10.09.05 Cumhuriyet'te Necdet Çalışkan-Zeki Tezer'in araştırması Telecom'u satın alan Refik el Hariri'nin kurduğu Oger Telecom'un ve kurucusunun biyografisi açıklanıyor. Hariri'nin Arabia'da müşavirlik ile başlayan ardından müteahhitlik, Fransız inşaat firması Oger'i satın alması ile başlayan büyüme, Lübnan ve Arabia'da banka satın alma, TV, radyo, haftalık dergi, gazete satın alma ve yayın şirketi kurma. Kral Fahd'ın kız kardeşiyle evlenerek daha zirveye fırlıyor. Ardından siyaset sonra booom... Bizi Anglo-Amerik-Krallar dinliyor "hürriyet serçeleri"m...
17.11.06 Milliyet. The Times'da yayımlanan bir makaleye göre: "...çoğu İslâmcı teröristlerin beyninin yıkandığı ve eğitildiği, Pakistan, Afganistan, Türkiye, Endonezya, Kuzey Afrikave giderek artan bir biçimde İngiltere ve Avrupa'daki Sünni camii ve medreselere finansman sağlayan İran değil, Suudi Arabistan'dır." Hürriyet düşmanı anti-üniversiteciler ne olacak...
2007 Genelkurmayın andıcının çalınarak basına sızdırılması...O da komplo teorisi!
24.08.07. Vatan. Atlasjet Havayolları'nın uçağını kaçıran hava korsanlarından Filistin asıllı Mısır uyruklu Mümin Abdülaziz Cuma Talikh savcılık ifadesinde çocukluğu ve gençliğinin Suudi Arabistan'da geçtiğini söyledi. Muhalif gösteriler sırasında tutuklanıp 4 ay tutuklu kaldığı burada El Ka'ide militanları ile tanıştığı, serbest kalınca El Ka'ide kampında silâh ve bomba yapımı eğitimi aldığını sonra kardeşinin bulunduğu Kıbrıs'a geldiğini...E, Ne olmuş yani!
Yine ortaya çıkan "türban" tartışmaları bu sefer "çok zeki" liderlerle Üniversite zeminine çekildi. "Türban" dümeni ile saklanan kadının "tesettüre" zorlanması bunun siyasal bir simge olduğunu biz bas-bas bağırırken birden "Başbakanullah", bunun "siyasal simge" olduğunu itiraf ediverdi. Evet, siyasal bir simge ama kimin? "Ayetullah" bunu söyleyemiyor ama bunda takiye yemiyor: Vahhabizmin...
"Türban" konusunda fikri sorulan ABD Ankara Büyükelçisi Ross Wilson soruya şu cevabı veriyor: "Ben hiç takmadım!" Necip Türk basınımız bunu "espri" olarak algılamış. Aslında adam cahilliğimiz ve ondan kaynaklanan sadomazoşistliğimiz ile dalga geçiyor. Doğru söylüyor. Çünkü Arap ülkelerinde "türban"ı erkekler takarlar, geleneksel olarak. Türbanın biçimi ve rengi onların hangi göçebe klânına bağlı olduklarını gösterir. Arap ülkelerinde kadın peçeli-çarşaflıdır. Sadece Yemen gibi ülkelerde İslâm usülü örtünme vardır. Bu usül Pakistanlıların örttüğü gibi, saçların gözüktüğü büyük eşarbın, başın arka tarafından dolandırılarak, omuzların üstü yakaya bırakılmasıdır. Nûr suresindeki tarifte budur. Kapalı olan, kadının "ziynet süsleri"nin bulunduğu göğüs üstüdür. Ne ki, İspanya'da "Başbakanullah"ın eşi "sıkmabaş-dişi E.T" gibi dolaşırken, Körfez şeyhlerinin eşlerinin yukarıda tarif edildiği gibi saçlarının gayet rahat görülebildiğiydi.
"Sıkmabaş-tesettür" biçimi olarak "vahhabi" markalı "türban"ı dayatması üzerine Milliyet yazarlarından Mehmet Y.Yılmaz, 27.11.02 'de Pakistanlı kadın yazar Alis Faiz'in Fransız gazeteci Laurence Gourret'le röportajından bir parça aktarmış: "Kafamda bir görüntü var. 1960'lı yıllarda Lahor sokaklarında bisikletle gezen, bermuda şortlu genç kadınların görüntüsü... Bugün böyle bir şey düşünülemez bile..." Sonra ABD güdümünde askeri darbeler ve bugünkü Pakistan sonuçta kendi Anglo-Amerikan işbirlikçilerini yiyor. Ama bu satırları iktibas etmemin nedeni 1950'lerin ortalarında İstanbul-Bakırköy-Kartaltepe'deki kirada oturduğumuz evden annem, babam, ağabeylerim, ablam tıpkı yukarıdaki gibi Bakırköy sahiline iner (o zaman Menderes denen şifozren adam "Küçük Amerika" hayali ile "John Kennedy Caddesi" adını alan sahil yolunu yapmak için daha kıyı şeridini katletmemişti) Miltiyadi'nin kahvesindeki merdivenlerden denize inerdik ve aynı şekilde dönerdik. Takriben 2-3 km. Sonra 1970'lerin ikinci yarısında sokakta arsa alan Zeytinburnu fatihlerinden bir Rizeli aile ev yaptı. Hemde bahçeli evler iskanını altederek, bitişik nizam. Meğer Belediye Başkanı da Rizeliymiş. İmar-İskân müdürü de. Sonradan öğrendik. Öğrendiğimiz bir başka ilkellik, hemşericilik denen feodal çıkarcılıktı. Aile reisi Hacı. Bizi tesettürle tanıştırdılar. Bir zaman sonra baktım, annem başını örtüyor. Durumu kavradığım için sıkıştırınca çözüldü. Komşu "çarıklı hatun ulema" anneme "sen Müslüman değil misin ki niçin başını örtmüyorsun" diye baskı uyguluyorlarmış. Başını açtırdım ama bunları görünce omzuna attığı eşarbı güya bana çaktırmadan başına topluyordu. Sonra sokağın altı-üstü derken biz azınlık kaldık. Ben gençliğimde yazın Bakırköy'de şortla dolaşırdım. Hadi şimdi dolaşında göreyim! 1994'te İzmir'e tehcir oldum. İzmir'de "kent ilericiliği" ile "çarıklı-gericiliği" sokakta yazın şortundan anlarsınız. Şimdilerde İzmir'de bile azınlığa düşmeye başlamışlardı. Yazlık alan Burhaniye'de de aynı sürtüşme yayılıyor. Ama buranın yerlisi değil, özellikle polis ve devlet memuru olarak tayin edilenler. Çocukları (5-12 yaş) yazın Kur'ân kursuna gönderiliyor. Bu çocukların oyun oynarken, bizim çocuklara dini konuda baskı uyguladıklarını çocuğum aracı ile öğreniyorum. Laik ülkede din dersi zorunlu! O zaman nerede idi, o sakallı entel-dantel prof. "hürriyet havarisi" minik kuşum!
Kaldı ki bilimsel olarak ispatlandığı gibi tesettür Babil ataerkil köleci-tiranlık yasalarından Yahudiliğe oradan İslâmiyete geçiyor. Vahhabi sıkmabaş tesettürünün hangi tarihlerde nasıl bugünlere geldiğini geçen yazılarımda yazdım. 1968'de geri püskürtülen bu gerici-kültür girişimi, Turgut Özal'ın başbakanlığı döneminde tekrar hortlatıldı. 1986'da Üniversitedeki eylemin öncülüğünü Fehmi Koru'nun Ege Üniversitesi'nde asistan olan eşi yapıyordu. O zamanlar Fethullah Gülen hocaefendi İzmir'de karargâh kurmuştu. İşte 1960'ların 'sıkmabaşı' o zaman oldu 'türban'... NATO-Shape "George Washington" asil bendesi "Zambak" Prof . İhsan Doğramacı'da YÖK Başkanı olarak onay verdi..."Ergenekon" pardon "aile" saadeti!
25.02.2008