4 Şubat 2008 Pazartesi

Peki, "Ergenekon" Kimin Suç Örgütüydü - Halid Özkul

Peki, "Ergenekon" Kimin Suç Örgütüydü?

Son günlerin sansasyonel haberlerinden biri Kızılderililerin özellikle de onların en savaşcı ve baş eğmez kabilelerinden biri olan Siu'ların "Türk" kökenli olma iddiaları, spekülasyonlarıydı. Güya günümüzden 800 yıl önce benim büyük atam Cengiz Han'ın şerrinden kaçan mazlum Uygurlar, Bering Boğazını geçerek (kayıkla mı, salla mı geçtiler acaba-kaç kişi?) Kuzey Amerika'ya gelip yerleşmişler ve Kızılderililerin boylarını oluşturmuşlardı (Maşallah ne sex gücü!). Kanıt olarakta Kızılderili-Siuların lisanlarından bazı sentankslar ve folkloreye ait örneklemeler gösterilmekte. Tabii işin komedisi şurada, bu zırvalamaların hiçbir bilimsel tutamağı yok. Üstelik bu zortlatmaların sahibi bir profesör yani sözüm ona biliminsanı...

Gerçek bir biliminsanı olan Prof. Sencer Divitçioğlu "Kök Türkler" kitabında çok güzel açıklıyor. İster Türk, Hint, İskit, İrani, İskandinav, Germen, Angl, Sakson, İrlandalı ya da Moğol ol; iktisadi alt yapı olarak göçebe-çoban barbarlık evresindeki toplumlarda belirleyici olan Kut(kutsallık), Küç(savaşcılık) ve Ülüğ(üretim)dir. Bütün bu toplumların folklore-mitolojisi-kültü tastamam benzerlikler göstermesi bunun için şaşırtıcı değildir. Örneğin Eski-Ahit-Talmut'ta cennet dağlarla çevrilidir. Aynı şekilde çok sonraki yüzyıllarda Orta Asya'daki "Türkik" boylar arasında yayılmış olan Yahudiliğin etkisi ile uydurulmuş olan ve "Homeros" gibi bir farazi bir kişilik olan "Dede Korkut"a maledilmiş "Ergenekon Destanı"ndaki bütün temalar aynı üretim ilişkisi içindeki çeşitli kıtalardaki bütün klânların söyleşilerinde aynen geçer. "Bozkurt" gibi. İskit, Etrüsk, Roma, "Türkik" boyların klânlarında kullanılmasının nedenleri: ilk evcilleştirilen hayvan olması, sürü halinde dolaşması, tıpkı kendi geçmişlerinde yaşanarak toplumsal belleğe yer edinmiş avcı-toplayıcı göçebe anaerkil toplumlarında olduğu gibi dişikurt(asena)un sürüye hükmetmesidir. Bunun için anaerkil klânın kansoyunu temsil eden ilk sembol-totemi olmuştur. Diğer sembollerde gelişi güzel değil, avcı-toplayıcı toplumun savaştığı ya da yerleşik-tarıma geçiş sürecinde olduğu gibi evcilleştirdiği hayvanlardır. "Demir"de ilk kullanılan maden olması açısından, ayrıca avcı-toplayıcı göçerlikte kadınların hakimiyetindeki ateşin ve onun teknik ve zanaatinin elegeçirilmesinin, ataerkilliğe geçişin ilk sembolü olarak kullanılmıştır. Örneğin ataerkil Kürt şoven-milliyetçiliğinin pek sevdiği mitoloji; "demirci kawa"daki kişi yukarıda çok kısa olarak değindiğim, anaerkilliği altetmiş "savaş aletlerinin yapımcısı-savaşcı" ataerkilliğin sembolüdür.

Göçebe barbarlığın yaygın olduğu bir dünyada birbirleri ile ilintili toplumlarda birçok kelimenin benzer olması da bunun için normaldir. Runik yazıyı kullanmaları belirleyici değildir. Üstelik Avro-Germenik runik yazı ile Ötügen runik yazısının harflerin şekilleri ve seslendirilişleri tamamen farklıdır. Üstelikte Kızılderililerin genetik çözümü "Türkik"lerle değil, Moğollarla uyum gösterdiği geçen yıl açıklanmıştır. Ama "Türk" kafatasçılığının daha on-onbeş yıl öncesine kadar İrani Tacikleri ve Moğolları, Hunları "Türk", bütün Türkleri de Müslüman zannettikleri için şaşılacak bir şey yoktur. Bilindiği gibi bugün "Türkik" insan toplumları içinde Müslümanlığın haricinde Hıristiyan, Yahudi, Budist, Şaman ve Animist inançlar sürdürülmektedir.

Böyle tezler 1960'lı yıllarda, NATO-SHAPE-CIA'nın Komünizmle Mücadele Dernekleri ve CKMP-MHP'yi kurdurmasına paralel olarak, militanlarına ideoloji oluşturma amaçı ile "Tunç Derililer" adlı bir kitapta piyasaya sürülmüştü. Ama zaten, 1930'lu yılların başlarından beri Türk-İslâm sentezinin tezi olan "Medeniyetler Orta Asya'dan -yani Türklerden- Dünyaya Yayılmıştır" tezi daha ilköğretimden beri insanlarımızın zaten pek de çalıştırmaya gayret etmedikleri akıllarına nakşedilmekteydi. Şu anda dünyada sadece iki ülkede arkaik-ırkçılığın tezleri genç insanların beyinlerine devlet eğitim sistemi tarafından nakşediliyor: biri İzrael, diğeri Türkiye!.. Ne kadar öğünsek azdır...

Hatta devlet-kurumları katında bu işin uzmanları bile vardır. Prof. Halil "Gobbels" gibi. "Tarih boyunca 16 Türk Devleti" hipotezinin hiçbir bilimselliği olmadığı, yine aklı-başında devlet üniversiteleri tarafından ispatlandığı; buna karşı çıkan "İttihat ve Terakki" kılıç artığı bir takım mikro "Adolf"ların iddialarının ise yine aynı devletin bağımsız yargı organlarınca çürütülerek, üniversitelerimizin bilimsel haklılığının hukuksal boyutta kazanmasına karşın; bu bilim-dışı ve bir emekli astsubayın emeklilik şifozresini olarak nüksetmiş arkaik-ırkçı palavranın sembolleri olan "uydurma-palavra" bayraklar devlet katı yüksek bürokratlarının (TSK dahil) makam odalarında yer aldığı gibi, hâlâ TC Cumhurbaşkanlığı forsu bu "Nazi-türko" sembolü içermektedir...

İtalya'nın ünlü bilim insanı ve genetik uzmanı Luigi Luca Cavalli Sforza, Mart 1992'de "ırkın bulunmadığını, dünyadaki insanların bilimsel olmayan yöntemlerle kategorilere ayrıldığını" açıklıyordu. Son bilimsel teoriye göre modern insanın atası sayılan Homo Sapiens Afrika'da 160-200 bin yılları arasında gelişiyor. Sapiens Sapiens 100 bin yıl önce Afrika'dan yola çıkıyor. 50 bin yıl önce Asya'ya yayılıyor. 35 bin yıl önce Avrupa ve Pasifik'e ve 15 bin yıl önce Kuzey Amerika'ya geçiyor. Günümüzdeki "ırkçılık" için Sforza diyor ki: "Göçmenlerin kitle halinde gelmesi, ırkçılıktan çok bir yabancı düşmanlığını ortaya çıkardı. Irkçılığın amacı, sömürülen insanı kurban durumuna getirmesi, her bozuk giden olaydan onu sorumlu tutmasıdır..." (2002'de Denizli'de bir mermer ocağında 500 bin yıllık bir Homo Erectus fosilinin bulunduğunu hatırlatayım.)

Çağcıl bilim artık dallarında mono ya da dialek çalışmıyor, polyalektik bir yapı sergiliyor. Jeoloji, Paleontoloji, Antropoloji, Genetik-Biyoloji ve Arkeoloji insanın geçmişini birarada arıyorlar. Böylece praxis içinde eriştikleri yeni materyalist-polyalektik yöntem şifreleri bir bir çözüyor, geçmişte mono bilim dallarının bütün kategorik teorilerini çöpe atıyor. Kendine yabancılaştırılmış insanın tekrar "kutsal" doğa anasını ve "yüce" kendisini tanımaya, kendisinin bilincine varmasına doğru, yani bilimsel izafi doğruya bir adım daha yaklaşıyoruz...

1995 yılında İtalya-Torino Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde insan genetiği dalında Prof. Alberto Piazza ile yardımcı araştırmacılar Luca Cavalli-Sforza ve Paolo Menozzi tarafından yazılan "İnsan Genlerinin Tarihi ve Coğrafyası" adlı genetik atlas türündeki kitap yukarıda açıkladığım yeni bir bilim dalı olan "genetik-arkeoloji"nin ilk yapıtıydı. (Ben bu kitabı 1997 kışında İtalyan'dan getirtip, tercüme edilip basılması için -çünkü Anadolu'ya ait ilginç bulgular vardı- aynı yılın bahar ayında TÜBİTAK'a gönderdim. On yıl tercüme edilmedi. Merak ettim, çünkü bir de cebimizden masraf etmiştik, 1987'de yazılı olarak sordum: "böyle bir kitap yoktur" dendi. Hâlâ tercüme edilmeyi bekliyor mu? Tabii birileri kitabı kaybetmediyse... Koca TÜBİTAK'ta İtalyancadan tercüme yapacak adam yoktu veya bulamadılar(!) bilimsel ciddiyete bakın, sözüm ona bunlarda laikler!) Kitap bilimsel olarak, Avrupa insan topluluklarının 10 bin ile 6 bin yıl önce Yakın Doğu'dan (Anadolu üzerinden) geldiğini genetik-antropo-arkeolojiye dayanarak ispatlıyor.

1999 yılında Güney Carolina Nevada'da arkeolojik ve antropolojik araştırmalar sonucu bir mağarada bulunan 9400 yıllık insan iskeletinin ve 12 bin yıllık taş yontma aletin bulunuşu Amerikan yerlilerinin Orta Asya'dan Bering Boğazı'nı geçerek geldikleri tezlerini çürütüyordu. Ayrıca aksi olarak Brezilya'nın Amazon bölgesinde bulunan 11500 yıllık insan iskeletinin Güney Asyalı ya da Avustralyalı bir "ırk"tan geldiğini gösteriyordu. Zaten Christophos Colombus'un "Amerika'yı keşfetti" Malta Şövalyeleri palavrası da 2002'de tamamen çürütüldü. (Bizim ilköğretim ders kitapları haricinde.)

2000 yılı baharında Rusya Bilimler Akademisi'nden Nikolai Bader'in kaleme aldığı 272 sayfalık kitap ve Britanya-Glascow Üniversitesi'nden William Goodwin'in Güney Rusya'da Sungir'de bulunan 29 bin yıllık mezardaki neanderthal çocuğun kaburgalarından alınan bir parçanın DNA analizleri sonucu modern insanla, neanderthal arasında bir ilgi olmadığı ortaya çıkıyordu. (İlginç olanı geçtiğimiz yıla kadar kendilerini "Türkik" kabul eden ya da -petrol ve doğalgaz satma- pragmatik nedenlerden "öyle görünen" Kazakların bunun yanlış olduğunu kendilerinin Moğollardan geldiklerini ileri sürmesiydi. Acaba "Yecüc-Mecüc" dedikleri neanderthaller miydi?)

Buradan Uygurlara dönersek Orta Asya Turan'ın da Kök Türkler'in haricinde kimse kendini "Türk-Türük" olarak belirtmemiştir. Bunun için SSCB'nin dağıldığının ilân edildiği ilk gün, Özbekistan'da Özbeklerin sürgündeki Kırım-Tatarları ve genelde de Çeçenlere karşı katliama başlamaları ve bunun ancak Kızıl Ordu tarafından durdurulabildiği nedense bizim "kafatasçı"lar nezdinde hiç irdelenmemiştir. "Orta Asya Türkleri Birliği" burjuva idealist(ülkücü)lerin "ırkçı-faşist" fantezisidir. Çünkü hani o meşhur "16 Türk Devleti"nin içinde kurulmuş olan gerçek devletlerin hiçbirini de bir başkaları değil, yine bizim kafatasçıların "Türk" kabul ettikleri devletler tarafından üstelik ya Çinliler, Ruslar ya da İranlılarla işbirliği yapılarak yıkılmıştır. Akil insanı böyle bir "tarih"ten utanç duyar. Köpek bile ortalıkta fazla pislik gördü mü kuyruğunu apuş arasına alıp oradan uzaklaşıyor...

"Ulus-Millet", en basit anlatımı ile kapitalizmin şafağında "Pazar" determinizminin zorunluluğunda doğmuş bir nesnel-gerçekliktir. Şu veya bunun isteği ya da iradi önderliği ile değil. Ancak, tüm burjuva cumhuriyetler gibi "Türkiye Cumhuriyeti" de, burjuva parlamenter Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından doğan iradi "Türk"lüğü ifade eden bir ideolojik devlet yapısıdır. Bu "irade"nin bir ideoloji olarak, tamamen "ırkçı" bir tarzda lisanlaştırılıp-uygulanmasından doğan "faşist" yaptırımlarının da eleştirilmesi de o ülkenin yurttaşlarının en doğal burjuva "demokratik" hakkıdır. Bu burjuva demokratik hakkın yeniden yaşama geçirilmesi açınımını da o yurttaşların sadece ve sadece sınıfsal konumları ve hedefleri belirler. Kapitalizm sürecinde "sınıfsız toplum" diye bir "palavra" yoktur. Bu bizim duçe("Millî Şef")nin asparagasıydı...

Şimdi asıl konuya, bizim savaşcı Siuların büyük reisi "Yürüyen-anıt"ın tarzı ile girmek istiyorum. Peki, bu "burjuva demokratik" hakların bizzat yine burjuva devlet tarafından kısıntıya uğratılması mümkün müdür? Evet, mümkündür. Bu nasıl olur? Ya Almanya'da ya da İtalya da olduğu gibi seçimle iktidarı ele geçirmiş bir büyük sermaye burjuva partisi, faşist veya nazi(milliyetçi-sosyalist) "yeni" düzenine geçerek, bir "führer-başbuğ" ve "duçe-şef" aracılığıyla olur. Ya da askeri darbe ile olur. Pekiii, o nasıl olur? 'Necip basın' mensubu sorusu: "Burada işe "mavi ceketliler" background olarak katılır mı acaba?" Evet, katılır...

O işi de en iyi bilen Büyük Reis "Yürüyen-anıt"tır! Kendisi mümtaz savaşcı Siuların içinden seçilerek, "duçe"nin rüyalarının nüksettirildiği ülkedeki "mavi ceketliler"in "NATO-ROMA-Savunma Koleji"nde eğitim görmüştür. Bu Kolej daha önce Paris'te kurulu iken, 1953 Gladio-P2'nin kurucusu, "duçe"nin ülkesinin ve onun "eski tüfek"lerinden aristokrat E. Sogno, psikolojik savaş eğitimi görmüştür. Sonra neler olduğunu artık bütün dünya öğrendi. "Gladio" ve "P-2" suç örgütü olarak damgalandı. Suçlu bulunan subaylar ordudan atıldı. Bazıları tutuklandı. İstihbarat -askeri ve sivil- örgütleri lavedildi. Bir burjuva önder olarak saygı duyduğum General de Gaulle "mavi ceketliler"i kovarak ülkesini Avrupa'nın yegane "demokratik burjuva" cumhuriyeti olarak ilân etmesi ile bu işlev Roma'daki Savunma Koleji tarafından üstlenilmişti. Ne üstlenildi? "Psikolojik Savaş". Büyük Reis'in katıldığım terimi ile "Karanlık Savaş". Zaten bu terimi en iyi Büyük Reis bilir, çünkü Avrupa'da kanla sulanan "Karanlık Savaş"ın sonuçları alınırken kendisi NATO'nun ilgili "istihbarat" dairesinin başında bulunuyordu!

Peki bu "karanlık savaşı" kim öğütledi? "Mavi Ceketliler". Peki kim kurdu? "Mavi Ceketliler"in eğittiği istihbarat örgütleri. Bu örgütün de başında kimler vardı. Siu Savaşçıları. Peki, uygulayanları kim eğitti: Siu savaşçıları. Peki bu gelişimin sonucu ülkede kaos ve terör tırmandırıldı mı? Evet, hem de nasıl kanlı! Peki sonuçta ne oldu? "Askeri Darbe". Yönetime kim el koydu? Siular yönetime el koydu. O zaman ülkede bir anayasa var mıydı? Evet. O halde suç mudur? Burjuva hukukuna göre "suç"tur. Çünkü onbinlerce insan bu "suç"a istinaden yargılanmış, hapse atılmış ve idam edilmiştir. Suç işleyen kurum "suç örgütü" olur mu? Burjuva Hukuka göre evet. "Ama efendim, o zamanın Büyük Reisleri Anayasa'ya dayanarak yönetime 'el koydu'lar." Peki o zaman "dünyanın en iyi, iki anayasasından biri olan bir anayasa"yı neden tez elden değiştirdiler? Üstelik dünyada görülmemiş bir "ucubelik" ile suçluluğun bir ifadesi olarak, "Büyük Reisler" neden anayasaya kendileri için "ömürboyu dokunulmazlık" maddesi koydular. Peki, Ayrıca laikliğe son verecek atılımı fişekleyen "din eğitimi zorunluluğu"nu getirdiler mi? Evet. Peki 28 yıl geçti. Latin Amerika'da "mavi ceketliler"in organizasyonları olan bu "karanlık savaş"lar sonucu katledilen o ülkelerin işbirlikçi Komançileri, Novayoları, Çerokalarının suçlu büyüklü-küçüklü reisleri tutuklandı mı? Eee...vet. Yeni Büyük Reisler halklarından geçmiş için "özür diledi" mi? Suçlarını ve o zaman "suç örgütleri" haline getirildiklerini "itiraf" ettiler mi? Evet. Peki bizim Büyük Reis, siz geçmiş hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizi bir kurum olarak, maddi ve manevi açıdan bağlar mı? Duyamadım? Alooo...ses gelmiyor... Bence bağlar

Şimdi (hani geçmişte ellerinize özel "Field Manual-FM" [Sahra Talimnameleri-ST] verip, ülkenizin işçi-emekçi çocuklarını tuzak-tezgâhlara düşürüp boğazlamanız-işkencelerden geçirmeniz için sizi eğiten) "mavi ceketliler"in bölgemizde yeni planları var! Bu planların gereği, artık -"komünizm tehlikesi" palavrası senaryosu sahneden indirildi- işlerine yaramadığınız sizin tasfiye edilmeniz lazım. Pentagon'un think-tank akilleri öyle diyor. (Maalesef böyle, oyunun kuralı bu. Kuralı onlar koyuyor. Yine onlar uyguluyor. Langley'de "kanat çırpıyor"lar Yakın Doğu'da -Irak-Lübnan-Türkiye- "fırtına" çıkıyor) Bunu bildiğiniz fakat açıklayamadığınız -yukarıda saymış olduğum nedenlerden- için itibarınızın kırılması zorunlu. Yoksa "mavi ceketliler" istedikleri gibi at oynatamayacaklarını çok iyi biliyorlar. Onun için ABD ve İzrael sizin yüzünüze gülerken, sırtınızı sıvazlayıp, "ay çok korktum!" derken, "pis pis sırıtarak" arkadan etnik terörü örgütlüyor. (Dinci teröre nasıl hazırlanıyorlar gelecek yazımızın konusu.) Koz olarak kullanıp bir yandan da silâh satarak (aslında ötekileri de mafioso işlere salıp, hem sizin iç istikrarınızı bozuyorlar hem de toplanan rantla onları da silâhlandırıyorlar. İzraelliler buna "bir taşla iki kuş vurmak" diyor") ekonominizi daha da dar boğaza sokuyorlar. Ardından ülkede daha önceden bordrolanmış ajan-provokatörleri ve konspiratör işbirlikçileri "dişi" medya (ki siyasi olarak da günün gereği onlar tercih ediliyor) sizi çileden çıkarmak için elinden geleni ardına koymuyor. Bizim "necip basına" ipucu vermek için "kaos teorisi"nden bahsediyorsunuz, ama Büyük Reis şanssızsınız, çünkü "mavi ceketliler" işi yıllar önce -12 Eylûl'den çok önce- planladıkları için "necip medya"mızda kitap okuyan gazeteci bırakmadılar! Geriye IQ'ları sorunlu medya derebeylerinin, sadece yemek-yürümek-sıçmak arasındaki "serf"leri kaldı...Galiba adlarına "muhabir" diyorlar, arapçada hem haberalan hem de bunun için savaş yapan anlamında...

Şimdi, uyanık "mavi ceketliler" bütün dökümanlar ellerinde olduğu için size bir kahpelik hazırladı. Kahpelik "mavi ceketliler"in en büyük özelliği. Hukuken şuç örgütü (ki geçmişte sizler örgütlediniz) olan "Ergenekon"da kullandığı kılıç artığı "ahmaklar sürüsü"nü piyasaya çıkardı. Bilgileri 'taraf'lı halde apartta bekleyen kuçu-kuçu "dişi bond-medya"ya sızdırdı. Ama "Mavi Ceketliler" asla daha yukarlara çıkmıyor. Hedeftekiler piyonlar... Bunlarla oyalanmanız yeterli! Çünkü asıl beyinler "mason locaları"na kayıtlı, "capo di capo" asıl "godfather-brethren" 33° "Büyük Müfettiş", hem Malta Şövalyesi, hem GülHaç, hem "Roma Club", hem "Légion d'Honeur", hem de "Devlet Nişanı" sahibi "Zambak" gibi kutsal "bilken" adam, anadan doğma türkik-Yahudiliğin* dokunulmazlığı var başının üstünde, "hale"li! Hem siyasi hem de fizyolojik olarak Top... ("Sabbetaycı" değil, bu dezenformasyondur; İzrael ve Türkiye'deki "türkik- eşkanazi" işbirlikçileri tarafından kotarılmış bir hedef saptırma operasyonudur...) Ne de olsa "Mavi Ceketliler"in ülkesini bu asil ideolojik emperyal-zion güç kurdu. Her yerde, her zaman sizi izleyen "ulu göz" J.B.O "George Washington", global hegemon. Sizin bilginiz ve gücünüz oraya yetmez Büyük Reis! -Tabii aynı "şirket"e ortak değilseniz!

"Mavi Ceketliler" bu işleri becerirken "necip iktidar"lardan, "necip basın"ına kadar "necip millet"imizi nasıl kullanacağını çok iyi biliyor. Çünkü 1946'da onları siz davet ettiniz. Onların tezgâhı ile dört darbe yaptınız. Bu ülkenin devrimci, demokrat ve yurtseverlerini "vatan, millet, sakarya" palavraları ile "mavi ceketliler"in arzuları hedefinde katlettiniz! Ama biz "kan davası" gütmüyoruz, çünkü başka "Türkiye yok!", biz işin ciddiyetinin farkındayız, ama siz farkında mısınız şüpheliyiz! Daima emek ve haklılardan yana olan onurlu ve başları dik devrimciler olarak "özür sunumu" bekliyoruz, "barış çubuğu"nu tüttürmek sizin elinizde! Ne acı ki, varlığını "Arap" Lawrence özelleştirmiş, "necip iktidar" şunu kavrayamadı ki, "mavi ceketliler"in dostu yoktur. Onları gelecek kanlı darbenin "kurban"ları olarak çoktan seçti. Ama onlar kendi elleri ile durmadan ateşe odun değil, "petrol" atıyorlar...

"Ergenekon" sorununun ABD-İzrael (CIA-MI6-BND-DGSE-MOSSAD) global devlet terörü ve ajan-provokatörler ayağının bütün ayrıntılarını belgesel nitelikte yeni yazdığım iki kitabımda sırası ile açıkladım ama telif basacak yayınevi bulamıyoruz, bulduğumuzunda "parası" yok veya önce "evet" diyor sonra kıvırtıyor! Herhalde basmak için sadece para değil, "yürek"te gerekiyor! Ülke ne hale geldi. Buna 'kader' ya da 'raslantı' diyenler hem "ahmak"tır hem de emek düşmanı "hain"...