14 Mart 2009 Cumartesi

Osmanlı ve New Ottoman - İlker Belek

Osmanlı ve New Ottoman

Bir ülkeyi içinde bulunduğu bölgede ve/veya dünyada lider konumuna yükselten faktör, verili üretim tarzı içinde, üretim ilişkilerinin durumu ile üst yapının (yani askeri, siyasal, ideolojik yapı ve formasyonların), söz konusu üretim ilişkilerinin önünü açma gücüdür.

Osmanlı'nın yükselişi, batıda-Avrupa'da feodal üretim tarzının, doğuda ise yer yer köleci, yer yer komünal üretim tarzlarını da içinde barındıran daha arkaik toplumsal bir düzenin egemen olduğu dünya konjonktüründe gerçekleşmiştir.

* * *

İlk önce Anadolu'daki siyasal birliği sağlayan Osmanlı'nın üretim tarzı da feodal olmakla birlikte, üst yapı kurumlarının, askersel işlerin, alt yapıdaki tarımsal ilişkiler üzerinde özel bir yeniden yapılandırıcı işlevi vardı. Osmanlı için Asya Tipi Üretim Tarzı denmesinin nedeni de budur.

Osmanlı'yı ayakta tutan, dünya gücü haline getiren unsur tarım ve tarımdan elde edilen artık değer olduğu kadar, savaş ekonomisiydi. Tarım ve savaş Osmanlı üretim tarzını pozitif olarak geri besleyen bir dinamikle birbirleriyle ilişkiliydiler.

İmparatorluğun ilk kuruluş yıllarından itibaren, fethedilen topraklar hiçbir zaman yeterli görülmemiştir. Yeni toprakların fethi, o topraklarda mevcut artık değerin bir kısmının merkezileştirilmesi üzerinden toplam artık değeri büyütmüş, bu servet de yeni toprakların fethedilmesi açısından gerekli olan askeri ve maddi gücün biriktirilmesi anlamına gelmiştir. Bir süre sonra ise servet biriktirme askeri seferberliği gerekli kılmış, askeri seferberlik de servet biriktirmenin (tarımın ötesinde) en önemli aracı olmuştur. O nedenle askeri gücün rakipler karşısında yetersiz kaldığı noktada, devlet yapısının bütün olarak çökmesi kaçınılmazdı.

Fethedilen topraklardaki eski yönetimlere tanınan görece özgür hareket alanı söz konusu üretim tarzının sürekliliği açısından kritikti. Osmanlı'ya boyun eğen yönetimler, kendilerine tanınan siyasal ve maddi hareket alanıyla yayılma stratejisine ortak edilmişler, bu da Osmanlı'nın, her yayıldığı noktada daha da ötesini arzulamasına neden olan bir mekanizmayı tetiklemiştir.

Avrupa feodalizminde bulunmayan ve Osmanlı'nın kendi çağındaki başarısını sağlayan unsurlar bunlardı.

* * *

Osmanlı'yı durdurabilecek tek güç, rakiplerinin farklı bir kulvara atlayarak, deyim yerindeyse Osmanlı'ya şaşırtma uygulayabilmeleriydi.

İşte o gelişme Avrupa'daki Rönesans-sanayileşme-reform sıçramasıdır. Osmanlı kendi iç kurgusu gereği ayakta kalabilmek için savaş ekonomisine sarılmak zorunda iken sıçramanın her üç ayağını da kaçınılmaz olarak kaçırmıştır. Oysa Avrupa ülkeleri, daha “sakin” ve “içe yönelik” ekonomik-siyasal yapılarının sonucunda, biriktirdikleri artık değeri, gelecek açısından daha yaratıcı yatırımlar için değerlendirmeyi başarabilmişlerdir.

Viyana önlerindeki bozgun, aslında, Osmanlı feodal-askeri düzeninin kapitalist üretim tarzı karşısındaki yenilgisidir.

* * *

Hiç olmazsa Osmanlı'nın “artığı” olan Anadolu coğrafyasını elde tutma stratejisiyle hareket eden Kemalist ideoloji, belki bu çıkış noktası itibariyle haklıydı. Ancak Türkiye Cumhuriyeti devleti, bundan sonraki açılımını, kendisinden yaklaşık 200 yıl önce kapitalizm yarışına başlamış olan Batı ile aynı kulvara yerleştirdiğinde kendi bağımlı kaderini de kabullenmiş oldu. İçine girilen kapitalistleşme kulvarı o günlerde artık emperyalistleşmiş bile olan Batılı ülkeler tarafından doldurulmuştu. Yeni devlet, bu nedenle, rakiplerinden tur yemek ve onların peşlerinde bıraktığı hava boşluğunu kollamak zorunda kaldı.

* * *

Şimdi yeni Osmanlıcılık denilen açılımın gerçekten yeni olabilmesi için yeni bir üretim tarzını ifade etmesi gerekir ki, böyle olamayacağı açıktır. Batı, zamanında, emeği feodal sömürü biçimlerinden özgürleştirerek, emek verimliliğinde ve artık değerde, aynı kulvara sonradan girenleri de tahakküm altına almasına yetecek derecede geometrik bir sıçrama sağlayabilmişti. Başarısının arkasındaki sır budur.

Yeni Osmanlı denilerek Türkiye siyasal İslam'ına bugün biçilen işlev ise bölgede Batı'nın aktif taşeronluğu görevidir. Bu görevin üzerine bastığı zemin, kapitalist üretim tarzı artık her bakımdan iyice sıkışmış olduğu için, son derece çürüktür. Çürüklük taşeronluğun ekonomik değil, daha fazla derecede askeri görevler için söz konusu olabileceğini de göstermektedir.

Bütün bunlar, Yeni Osmanlıcılığın ideolojik olarak Türkiye'yi birleştirme gücünün de sınırlarını çizecektir.

http://haber.sol.org.tr/yazarlar/11149.html