Stalin ve Kişi Kültü
Geçen yazımda belirttiğim üzere bu hafta Stalin ve kişi kültü iddiaları üzerinde durmak istiyorum. Her türden antikomünistlerin ve anti-Stalinistlerin iddiasına göre Stalin özellikle 1930'lardan başlayarak parti içindeki muhalefeti ezdiği gibi kendisini yüceltmiş ve kendi adının çevresinde bir “kült” yaratmış. Sovyet basınında Stalin hakkında bazen aşırı övücü ifadelerin yer almış olduğu doğrudur ancak Stalin'in kendisi bu türden dalkavukluklardan hiç hoşlanmıyordu. Bunu gösteren onlarca yazılı ve sözlü tanıklık ve bizzat Stalin'in yazıları, talimatları, mektupları ve notları var. Bunların bir kısmını şimdi göreceğiz. Gerçek şu ki Stalin kendi fikrini cesurca savunabilen, bağımsız karakterli insanlardan hoşlanıyordu ve böyle insanları, özellikle de gençleri yükseltmeye çalışıyordu. Ancak Stalin'in doğaüstü güçleri elbette yoktu, her şeyi gören bir insan sarrafı değildi, o da hatalar yapıyordu ve eldeki malzemeyle yetinmek zorundaydı. Bu nedenle Hruşçov gibi çalışkan ve iyi örgütçü ve fakat sağcı, kindar ve hain karakterli adamların da yükselmesine yardımcı oldu. Bunlar Stalin öldükten sonra ona ihanet ettiler ancak Sovyet halkının önemli bir kısmı bunların tüm çabalarına karşın hala Stalin'i sevgiyle anıyor. Öte yandan 1930'larda Sovyet basınında böyle abartılı ifadeleri kullananların başında Buharin, Radek, Yejov, Hruşçov gibi kişilerin gelmesi anlamlı değil midir?
Şimdi gelelim olgulara.
1930 yılında kolektivizasyon kampanyasının en hareketli günlerinde Stalin bir kolhozdan kendisine gelen bir mektubu yayımlanması için Pravda gazetesi yöneticilerinden Lev Zaharoviç Mehlis'e gönderir. (Hmm, bir Yahudi daha! Şu Stalin ne kadar “anti-Semitik” imiş ama değil mi!) Stalin mektuba eklediği notta şöyle yazar: “Yoldaş Mehlis! ... Mektuptaki “partimizin önderi Stalin” şeklindeki ifadeleri çizdim. Böyle süslü övgülerin zarardan başka bir getirmediğini ve getirmeyeceğini düşünüyorum. Mektuptan bu tür süslü yaftaları çıkararak yayımlamak gerek”. (Mehlis'in Şubat-Mart 1937 parti MK plenumu konuşmasından. Ne var ki Stalin'in uyarılarına rağmen Mehlis Pravda'nın yayın yönetmeni olarak bu mektupta değilse de başka bazı yerlerde maalesef yine de gereksiz bazı övgüler yayımlamıştır).
1930 yılı Ağustos ayında Stalin parti üyesi Şatunov'un bir mektubuna yazdığı yanıtta Şatunov'un bazı teorik ifadelerini eleştirdikten sonra son paragrafta şöyle yazar: “Bana olan “sadakat”inizden söz ediyorsunuz. Belki bu tesadüfen kaleminizden dökülmüş bir ibaredir. Belki.. Ancak tesadüfi değilse size kişilere sadakat “ilke”sini terk etmenizi tavsiye ederim. Bu Bolşevikçe bir davranış değil. Sadakatiniz işçi sınıfına, onun partisine, onun devletine olsun. Bu gerekli ve iyi bir şey. Fakat buna kişilere sadakati, şu boş ve lüzumsuz allamece işleri karıştırmayın.” (Stalin, Soçineniya, cilt 13, Moskova, 1951, s. 19)
Haziran 1933'te Yaşlı Bolşevikler Derneği yönetimi dernekte açacakları “İç Savaş yıllarında Yoldaş Stalin'in faaliyeti” konulu sergi için Stalin'den fotoğraf malzemesi istedikleri zaman Stalin dilekçenin üzerine şöyle yazar: “Ben buna KARŞIyım, çünkü bu türden çıkışlar partimizin çizgisine uymuyor”.
1935'te Yaroslavskiy, Knorin ve Pospelov'un yazdığı Bolşevik parti tarihi kitabından Stalin'in 1902 tarihli Batum gösterisine önderlik ettiğini tasvir eden bir resmin çıkarılmasını ister. “Bu doğru değil” der.
İşte 1937 yılında SSCB'yi ziyaret eden ve Stalin ile de görüşen yazar Lion Feuchtwanger'in yazdıkları: “Kendisine yapılan bir tarzda ilahlaştırma, belli ki Stalin'in canını sıkıyor ve kimi zaman bununla alay ediyor. Yakın dost çevresi için verdiği küçük bir yemekte, diye anlatılıyor, bardağını kaldırıyor ve şunu söylüyor: “Halkların eşi bulunmaz önderi, büyük dahi Stalin yoldaşın şerefine içiyorum. Hadi bakalım dostlarım, bu, burada ve bu yıl şerefime kaldırılacak son tost olacaktır.”
“Stalin tanıdığım iktidar sahibi adamların içinde en yalın olanı. Kendisiyle, kendi kişiliğiyle yürütülen kaba ve ölçüsüz kült üzerine açık sözlülükle konuştum ve o da açık sözlülükle yanıtladı... Kendi kişiliğinin abartılı bir şekilde yüceltilmesinin kabalığına ilişkin olarak omuzlarını silkiyor. … Bu tür abartıların ardında rejimi daha sonra kabul eden ve şimdi sadakatlerini iki kat bir yoğunlukla kanıtlamaya çalışan adamların kastının bulunduğunu tahmin ediyor. Evet, kendisini bu yolla gözden düşürmeye çalışan zararlı unsurların niyetinin bu işin ardında olabileceğini olanaklı görüyor. “Yalaka bir deli” diyor kızgınlıkla, “yüz düşmandan daha çok zarar verir”. (Lion Feuchtwanger, Moskova 1937, çeviren M. A. İnci, Dönüşüm Yayınları, 2000, s. 70-71).
1938 yılı başlarında Komsomol merkez komitesi yönetimindeki çocuk kitapları yayınevi Detizdat Stalin'in çocukluk dönemi hakkında öykülerden oluşan bir kitapçık yayımlamak ister. Kitapçığın maketi Stalin'e gönderilir. İşte Stalin'in Detizdat'a 16 Şubat 1938 tarihli yanıtı (benim çevirim):
“Stalin'in Çocukluğu Hakkında Öyküler”in yayımlanmasına kesinlikle karşıyım.
Kitapçık bir yığın olgusal hata, tahrifat, abartı ve hak edilmemiş övgülerle dolu. Hikaye meraklıları, uydurukçular (belki de “iyi niyetli” uydurukçular) ve dalkavuklar yazarı yanılgıya sürüklemiş. Yazar için üzgünüm fakat olgu olgudur.
Ancak esas olan bu değildir. Esas olan şudur ki kitapçık Sovyet çocuklarının (ve genelde Sovyet insanlarının) bilincinde büyük şahsiyetler, önderler, kusursuz kahramanlar kültünü yerleştirmek eğilimini taşıyor. Bu tehlikelidir, zararlıdır. “Kahramanlar” ve “kalabalıklar” teorisi Bolşevik bir teori değildir, bir SR (eSeR, “Sosyalist Revolusyoner” partisi – C. B.) teorisidir. SR'ler der ki halkı halk yapan kahramanlardır, onu kalabalıktan halka dönüştürürler. Bolşevikler ise SR'lere kahramanları halk yaratır diye yanıt verirler. Kitapçık SR'lerin değirmenine su taşıyor. Böylesi her kitapçık SR'lerin değirmenine su taşıyacaktır, bizim ortak davamıza, Bolşevizm davamıza zarar verecektir.
Kitapçığı yakmanızı tavsiye ediyorum.”
(Voprosı İstorii, sayı 11, Moskova, Kasım 1953. Ayrıca bkz. Stalin, Soçineniya, cilt 14, Moskova: İzdatel'stvo “Pisatel”, 1997, s. 249. İngilizce çevirisi için bkz. David Brandenberger, “Stalin as symbol: a case study of the personality cult and its construction”, Stalin. A New History içinde (ed. Sarah Davies & James Harris), Cambridge University Press, 2005, s. 261. Burada orijinal belgenin arşiv referansı da bulunuyor).
Daha sonra suçsuz insanlar hakkında dosyalar uydurmaktan mahkum olup hak ettiği cezayı alan iç işleri bakanı ve devlet güvenlik genel komiseri Nikolay Yejov 1938 yılında parti merkez komitesi ve SSCB Yüksek Sovyeti başkanlığına başvurarak Moskova'ya Stalinodar adının verilmesini önerir. Yüksek Sovyet Başkanı Mihail Kalinin Stalin'in reddettiğini bildirir. (Feliks Çuyev ile söyleşisinde Molotov da karşı çıktığını söylüyor).
İşte 1938'den 1958'e değin Tarım ve Köyişleri bakanlığı yapmış olan İvan Benediktov'un Stalin hakkındaki sözleri:
“Derin analitik bir aklı olan, kararlı, iradeli ve hedef sahibi bir insan olan Stalin astlarında da aynı nitelikleri teşvik etti, kendi bakış açısını kim olursa olsun herkesin önünde savunabilen, sağlam ve bağımsız yargıları olan insanlara bariz bir sempati duyardı, aksine, yüreksiz, yaltakçı, önderin önceden bilinen fikrine kendini uydurmaya çalışanları sevmezdi. Ve eğer genç, yeni başlayan kadrolara, ilk baştaki çekingenlik ve deneyimsizlikleri için belli bir müsamaha, bir tür “indirim” uygulanıyorduysa, deneyimlilerin ve pek çok emek vermiş olanların benzeri “insani zaafları” hiç affedilmezdi. “İşe yarar bir uzman” demişti bunlardan biri hakkında bir keresinde Stalin. “Ama idari işlere koymamak lazım. Fazla dalkavuk. Böylesi amirlerine sevgisinden dolayı en gaddar düşmandan daha fazla zarar verir ve hesap da soramazsın – amirlerin onayı alınmıştır ”. (V. Litov, Stalin ve Hruşçov Hakkında İvan Aleksandroviç Benediktov ile Söyleşi, çeviren Candan Badem, Yazılama Yayınları, 2008, s. 65. Bu arada dikkatinizi çekerim, Benediktov bu sözleri ettiği sırada (1980) kendisi çoktan emekli olmuştur ve o sırada Stalin düşmanlığı modadır).
Peki Stalin'in bu işte hiç mi günahı yok? Dalkavuklara karşı direnemediği anlar olmamış mı? Evet olmuş. İkinci Dünya Savaşı'nın ardından kendisine “Generalissimus” ünvanı ve rütbesi verilmesine karşı önce direnmiş ancak sonra Beriya ve Kaganoviç ile mareşallerin baskısına dayanamayarak kabul etmiş. Tabii bence de hata etmiş. Onun böyle ünvanlara ihtiyacı yoktu, Yoldaş Stalin yeterli idi. (Generalissimus'un Türkçesi yok, ancak Osmanlıcada Serdar-ı Ekrem deniyordu. Kısaca generallerin generali demek). Molotov, Feliks Çuyev ile söyleşilerinde Stalin'in daha sonra bu ünvanı aldığına pişman olduğunu söylüyor. Ayrıca Stalin'in Sovyetler Birliği Kahramanı nişanını da kabul etmediğini, bu nişanın ancak şahsen cesaret ve kahramanlık örneği gösterenlere verilmesi gerektiğini ve kendisinin böyle bir kahramanca hareketi olmadığını da söylüyor. Stalin sadece Sosyalist Emek Kahramanı madalyasını takarmış. (Feliks Çuyev, Molotov. Poluderjavnıy Vlastelin, Moskova: Olma-Press, 2002, s. 310-311. Bu kitap 1991 yılında çıkan birinci basımın (Sto Sorok Besed s Molotovım) epeyce genişletilmiş ve gözden geçirilmiş yeni basımıdır. Türkçe çeviri için bkz. Molotov Anlatıyor, çeviren Suna Kabasakal, Yordam Kitap, 2007, s. 238-239. Malesef bu çeviri yukarıdaki Rusça 2002 basımından değil, 1991 tarihli Rusça birinci basımın Fransızca çevirisinden yapılmıştır ve genişletilmiş ikinci Rusça basıma giren pasajları içermemektedir. Ayrıca anladığım kadarıyla kısmen Fransızca çeviriden kısmen Türkçeye çevirenden kaynaklanan birçok çeviri hatası mevcuttur. Örneğin buradaki “generalissimus” ibaresi “başkomutan” diye çevrilmiş böylece Stalin'in başkomutan olduğuna pişman olduğu gibi saçma sapan ve olgulara düpedüz aykırı bir anlam ortaya çıkmıştır. Stalin tabii ki başkomutan olduğuna pişman olmamıştır, o sadece savaştan sonra askeri bir rütbe olan generalissimus ünvanını aldığına pişman olmuştur. Yeni basımda bu türden hataların düzeleceğini umuyorum. Yine 1991 versiyonunun İngilizce çevirisi için bkz. Molotov Remembers. Conversations with Felix Chuev, Ed. Albert Resis, Şikago: Ivan R. Dee, 1993, s. 175-176).
Stalin gibi bir devin yerini Hruşçov ve Brejnev gibi cücelerin almış olması Sovyet sosyalizminin ve insanlığın büyük trajedisi olmuştur. Hele şu Brejnev, dalkavukluğa ve pohpohlanmaya merakı yüzünden 1970'lerde halk içinde alay konusu olmuştur. Stalin sadece Emek Kahramanı madalyasını taşırken Brejnev'in göğsü madalyalarla dolu idi. Üstelik Stalin günde 16 saat çalışırken Brejnev daha 1970'lerin başında zor ayakta duran biriydi. Stalin ekonomide ve siyasette zafer üstüne zafer kazanırken Brejnev'in dönemi her anlamda bir durgunluk dönemi idi. Tabii o da Hruşçov da parti yönetimi içinde tutulsalar bile halk içinde Stalin'in itibarının onda birine bile sahip değildi. Onların yolundan giden Gorbaçov ise hiç sevilmemektedir. Yeltsin'e, Putin'e ve Medvedev'e oy veren liberaller bile Gorbaçov'u adam yerine koymamaktadır.
Not: Geçen yazımda sözünü ettiğim Prof. Grover Furr ile kitabı hakkında Literaturnaya Rossiya gazetesinin yaptığı söyleşinin Türkçe çevirisi stalinkaynak.com sitesinde “antistalinizm” kategorisi altında yer alıyor. Bu çeviriyi yapanlara teşekkür ederim, herkese bu söyleşiyi önemle tavsiye ederim.
http://haber.sol.org.tr/yazarlar/10867.html