26 Mart 2009 Perşembe

Bilgi Toplumuna Geçişin İlk Krizi - Nazım Güvenç

İstihdam sorunu ve Bilgi Toplumu’na geçişin ilk krizi



Kasıp kavuran kriz kendini en çok işsizlikle belli ediyor. Oysa hemen herkes ekonomiyi yeniden canlandırmaya kafa yorarken önlem olarak odaklandıkları başlıca konu krizden etkilenen şirketleri (ve bankaları) yeniden güçlendirmek. ‘Kurtarma paketleri’ne konan paraların önemli bir bölümü bunun finansmanına yönelik. Bir bölümü de altyapıya yönelik kamu yatırımları ile özellikle inşaat sektörüyle işsizliğe bir ölçüde de olsa çare bulmak için.


Geçen yazımızda da belirttiğimiz üzere, bunlar anca karaya vurmuş binlerce denizyıldızı arasından birkaçını denize geri yollamaktan başka bir şey olmaz. Evet, o yıldızlar için önemli bir davranış; lakin sorunun bütününü çözmekten hayli uzak bir davranış. Oysa sorun bütününde ve özünde çözülmedikçe de toplumsal ve siyasal kriz üretmeye, türetmeye devam edecek bir yapıda. Zaten özellikle de kuzey yarımkürenin batısında yani en çok da sanayide gelişmiş kıdemli kapitalist ülkeler ile doğu Avrupa’da, Türkiye ve bazı Latin Amerika ülkelerinde bu yanıyla 1929 Krizi dahil tüm önceki krizlerden çok temel bir noktada, ‘istihdam’ düzleminde farklılaşıyor.


Bu krizin benzersizliği


Elbette önceki krizlerde de istihdamda sorun meydana geldi. Çok kimse işinden oldu, çoğu genç iş bulamadı uzun süre … 29 Krizi’nde bu sorun uzun yıllar (savaş çıkıncaya dek on yıl) çok dramatik, hatta yer yer trajik şekillerde yaşandı. Lakin savaşın ertesinde o süreçte yaşanan toplumsal kırım ve fiili tasfiyenin ardından yeni bir sanayi hamlesi yaşandı. ABD, Batı Avrupa, Japonya yeniden sanayide büyük bir atılım yaptılar, ekonomileri yeniden büyüdü. O kadar ki işsizlik değil, işçisizlik yani işçi açığı baş gösterdi. Dışardan göçmen / konuk işçilere başvuruldu yıllarca.


Peki bu krizden sonra da bu senaryonun yenilenmesi şansı var mı? Hatta diyelim bir dünya savaşı yeniden patladı, ölen öldü ve gezegen yahut insanlık hâlâ (İkinci Savaş sonundaki gibi) kaldığı yerden devam edebilecek konumda … işte o koşullarda yine 1950 – 1970 arasındaki türden bir ‘istihdam patlaması’ yaşanacak mı?


Hayır yaşanmayacak. Şu yalın ama çok temel nedenle: Önceki krizler hep Sanayi Toplumu süreci (çağı) içinde meydana gelen ve dolayısıyla onun dinamiklerinin devrede olduğu (dolayısıyla sorun ve çözümleri bu dinamiklerin belirlediği) krizlerdi.


Şimdilerde özellikle de Batı’da ve Japonya’da, bir başka deyişle kıdemli kapitalist ülkelerde (yani kapitalizme en erken geçmiş ve en ileriye gitmiş, sanayide, teknolojide en gelişmiş ülkelerde) kendini en belirgin şekilde gösteren dinamiklerin ayırt edici özelliği ise artık Bilgi Toplumu Çağı’na geçmiş olmanın ‘öncü sarsıntıları’nı da geride bırakıp ‘ilk büyük depremi’ne yolaçmış oluşudur.


Ekonomiye yönveren dinamiklerin hiyerarşisi ve yapısı değişti. Bunu görmeden, bunu okumadan Kapital’den uzun aktarmalar yapmak, kusura bakılmasın, ‘maval okumak’tan farksız oluyor. Kapital’de yazılanlar Sanayi Toplumu için geçerliydi ve o çerçevede yine geçerli. Ayrıca Sanayi Toplumu Sonrası’nı anlamaya da yardımcı. Ama bir önemli şartla: ona saplanıp kalmamakla, dogmalaştırmamakla, Mustafa Kemal’in ‘… hareketi dondururuz çocuğum’ diye tarif ettiği yanlışa düşmemek kaydıyla. ‘Ezberle’ değil, kendi beynimizle düşünmekle …Buna cesaret ve gayret etmekle …


Bilgi Toplumu’nun dinamikleri


Uzun uzadıya anlatmaya yerimiz yetmez. Kaldı ki kimselerin bilmediği, esrarengiz birtakım olguları da sayıp dökecek değiliz. Sadece bazı bilinen lakin Sanayi Toplumu’nu görmeye alışkın zihnimizin ayırt etmekte, seçmekte, özgünlüğünü algılamakta geri kaldığı için, olup bitenler sanki bildik ‘eski oyun’un tekrarı gibi geldiği için özgünlüğünü, yükselip öne çıkan / ağırlığı artan ve eskinin sınırlarını zorlayan bazı yeni dinamiklerin farkını belirginleştireceğiz.


Basit bir soru, eminim hepiniz doğru yanıtı bilirsiniz: Son birkaç yıldır dünyanın en zengin adamı sıralamasında birinci kim?


Evet, bildiniz, Bill Gates. Ne satıyor? Bilgi.


Yaşları 21 - 23 arasında olan dört genç, StudentNet adlı internet sitelerini kurduktan 6 ay sonra onu 16.4 milyon dolara sattılar. O siteyi kurarken sermayeleri (eğer ille bu kavramı kullanırsak) hiç de bildiğimiz tarzda ‘para’ değildi. Kimseden borç veya kredi de almamışlardı. ‘Yatırım sermayeleri’ asla naktî veya kaydî para değildi. Sadece Bilgi idi!


Krizden önce serveti 10 milyon dolara yaklaşan Dylan Wilk, on yıl kadar önce internetten oyun satan ‘gameplay.com Plc’u kurduğunda daha 17 yaşında bile değildi (16’ydı)! Bu çocuğun zenginliğinin kaynağı ne? Bilgisi.


Amazon, Yahoo, Google … gibi internet dünyasının ünlü dev şirketlerinin kurucuları hep züğürt (parasız anlamında) gençler. Ama bilgi olarak çok zenginler ve sermayeleri kasalarında veya bankada değil, beyinlerinde!


Kuşkusuz bunlar da ‘girişimci’. Lakin ‘kapitalist’ diye bildiğimiz türden değil (‘kapitalist’in sermayedar’ demek olduğunu anımsatırım). Çok açık, çok net aslında (lakin Kapital’e ve kapitaliste şartlanmış gözler seçemiyor) toplumda ekonomi çağ değiştiriyor, Sermaye eksenli Sanayi Toplumu’ndan Bilgi eksenli Sanayi-sonrası Toplumu’na veya Bilgi Toplumu’na geçilmekte.


Yani kapitalizm son çözümlemede kendi mezar kazıcılarını yaratıyor, kendi mezarını kazıyor. Sanayi Toplumu ile birlikte geleneksel sanayi işçisi de azalıyor. Yerini hızla ‘bilgi işçileri’ alıyor. Bedensel emeğin yerini beyinsel emek alacak. Zaten Kapitalizmin son bulup Sınıfsız Toplum’a geçiş de anca böylesi bir sosyo-ekonomik dönüşümün gerçekleşmesiyle mümkün olabilir. Yoksa maden ocağında ölümle burun buruna çalışan, veya cehennem gibi sıcak haddehanede çeliğe su veren işçi o halde kalsa ‘egemen sınıf’ olabilir mi? Olsa olsa onlar adına ‘nomenklatura’ (Komünist Parti üyesi veya gözdesi seçkinler) diktası olur, gittiği kadar gider! (Bkz. SSCB, vb.)


Marx – Engels’in kapitalizm ile komünizm arasında ‘sosyalizm’ diye ayrı bir toplumsal üretim biçimi öngörmeyişleri, sosyalizm aşamasını (Komünist Partisi’nin yönetiminde bile olsa) anca kapitalist üretim biçiminin bir evresi – sınıfsız topluma doğru geçiş evresi– olarak düşünmeleri bu nedenledir. Çünkü o sırada işçi sınıfının da burjuvaziyle (sermayedarla) birlikte ortadan kalkışının sosyo-ekonomik maddi tabanının oluşmuş olduğu koşullarda bu geçişin sosyo-politik önderliğini yapacağını, o aşamanın ise çok kısa süreceğini dahiyane bir bilimsellikle, hatta bilgece bir önseziyle kavramış ve ana hatlarıyla haber vermekle yetinmişlerdir. Sosyalist Devrimi ileri kapitalist ülkelerde öngörmeleri de yine bu nedenledir. Rusya’yı bu anlamda hiç akıllarına bile getirmemişlerdi (Kapital ilk Rusça’ya çevrildiği halde!).


Kısacası robotlar mavi yakalı emekçilerin, beden gücüyle çalışan proletaryanın yerini alacak diye üzülmek değil sevinmek gerekir. Sermayenin yerini de bilgi alacağı için artı-değerle ilgili değerlendirmeler E. Uzun arkadaşımızın Kapital’den uzun uzun aktardığı formüllerin dışında daha farklı bir bakışla yapılacaktır – çok doğal olarak.


Belki dersiniz ki bunlardan bize ne? Bizim ömrümüz bile yetmez o günleri görmeye! Sen bugün toplumu teğet değil delip geçen işsizlikle ilgili ‘çözüm’ söyle, eğer biliyorsan!


Peki, kabul. Ne var ki araya çok önemli bir seçim giriyor. O sıcak gündemi geçelim, ilk fırsatta bu ‘uzak gündem’e geri döneriz. Hem de bu kez günümüzün istihdam sorununu doğrudan ele almak üzere. Ama ilkin bu ‘uzak gündem’e kısa da olsa bir göz atmamız süreci kavramak açısından gerekliydi.


NAZIM GÜVENÇ